‘Uncategorized’ Kategorisi için Arşiv

Kadim şehir Mardin

Yayınlandı: 20 Kasım 2023 / Uncategorized

Binlerce yıllık geçmişiyle Mezopotamya’nın kadim yerleşim yerlerinden biri Mardin. Yan yana duran camileri, kiliseleri, manastırları, türbeleriyle inançlar şehri. Bir o kadar da kahve, şarap, çörek, telkâri ve badem şekeri.  

Türkiye’deki Bakanlık adlarının İngilizce karşılıkları şu şekildedir – The English equivalents of  the names of the ministries in Türkiye are as follows:

Cumhurbaşkanlığı: Presidency of the Republic of Türkiye

Adalet Bakanlığı: The Ministry of Justice

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı: The Ministry of Family and Social Service

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı: The Ministry of Labor and Social Security

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı: The Ministry of Environment, Urbanization and Climate Change

Dışişleri Bakanlığı: The Ministry of Foreign Affairs

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı: The Ministry of Energy and Natural Resources

Gençlik ve Spor Bakanlığı: The Ministry of Youth and Sports

Hazine ve Maliye Bakanlığı: The Ministry of Treasury and Finance

İçişleri Bakanlığı: The Ministry of Interior Affairs

Kültür ve Turizm Bakanlığı: The Ministry of Culture and Tourism

Milli Eğitim Bakanlığı: The Ministry of National Education

Milli Savunma Bakanlığı: The Ministry of National Defense

Sağlık Bakanlığı: The Ministry of Healty

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı: The Ministry of Industry and Technology

Tarım ve Orman Bakanlığı: The Ministry of Agriculture and Forestry

Ticaret Bakanlığı: The Ministry of Trade

Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı: The Ministry of Transport and Infrastructure

Türkiye’de kütüphanelerle ile ilgili bazı kurumların ve STK’ların İngilizce karşılıkları şu şekildedir- The English equivalents of some institutions and NGO’s related to libraries in Türkiye are as follows:

Milli Kütüphane: National Library

Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü: General Directorate of Libraries and Publications

Türkiye Yazma Eserler Kurumu: Manuscript Institution of Türkiye

Devlet Arşivleri Başkanlığı: Head Office of the State Archives.

Türk Kütüphaneciler Derneği: Turkish Librarians Association

Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği: University and Research Librarians’ Association

Okul Kütüphanecileri Derneği: Association of School Librarians

Anadolu Üniversite Kütüphaneleri Konsorsiyumu: Anatolian University Libraries Consortium

Avrasya Kütüphaneciler Derneği : Association of Eurasian Librarians

Türk Arşivciler Derneği: Association of Turkish Archivists

Halk Kütüphaneleri Derneği: Public Libraries Association

Türk Dünyası Kütüphaneciler Vakfı: Turkish World Librarians Foundation

Makroekonomik hedeflerin halk kütüphaneleri ile ilişkisi şu şekilde açıklanabilir:

A. BÜYÜME STRATEJİSİNİN DESTEKLENMESİNDE halk kütüphanelerinin rolü

  1. İnovasyon (yenileşim): Halk kütüphaneleri, bilgi ve bilimsel kaynakların erişilebilirliğini sağlayarak, araştırmacılar, girişimciler ve işletmeler için bilgiye ulaşımı kolaylaştırabilir. Kütüphaneler, teknolojiye erişim ve eğitim sağlayarak bu alanda çalışanları destekleyebilir.
  2. Eğitim ve İşgücü Verimliliği: Halk kütüphaneleri, mesleki eğitim materyalleri ve kaynakları sağlayarak işgücü becerilerinin geliştirilmesine katkıda bulunabilir. Nitelikli işgücü, verimlilik artışına ve ekonomik büyümeye önemli bir katkı sağlar.
  3. Girişimcilik ve İş Desteği: Halk kütüphaneleri, girişimcilerin iş planları oluşturmalarına, pazar araştırmaları yapmalarına ve finansal kaynaklara erişim sağlamalarına yardımcı olabilir.
  4. Ekonomik Analiz ve Araştırma: Halk kütüphaneleri, ekonomik analiz ve araştırmalar için kaynaklar sağlayarak, ekonomi politikalarının etkin bir şekilde planlanması ve uygulanmasına katkıda bulunabilir.
  5. Toplumda Farkındalık ve Bilinçlendirme: Halk kütüphaneleri, ekonomi politikalarının hedeflerini anlatan bilinçlendirici etkinlikler düzenleyerek ekonomik büyümeyi destekleyebilir.

B. YEŞİL DÖNÜŞÜM HEDEFLERİ doğrultusunda halk kütüphanelerinin rolü

  1. Bilgi ve Farkındalık Sağlama: Halk kütüphaneleri, iklim değişikliği, sürdürülebilirlik ve yeşil dönüşüm konularında bilgi ve kaynaklar sunarak toplumun bu konulardaki farkındalığını artırabilir. İklim değişikliği ile ilgili kitaplar, makaleler, raporlar ve çevre dostu uygulamalarla ilgili bilgilendirici etkinlikler düzenleyerek bilinçlenmeyi teşvik edebilirler.
  2. Sürdürülebilirlik Eğitimi: Halk kütüphaneleri, sürdürülebilirlik ve yeşil yaşam tarzı hakkında eğitici programlar düzenleyebilir.
  3. Yeşil Teknoloji: Halk kütüphaneleri, yeşil teknoloji ve yenilikçi çevre dostu uygulamalarla ilgili bilgi ve kaynakları sunarak, bu alanlardaki araştırmaları ve gelişmeleri destekleyebilir.
  4. Yeşil Kitap ve Dergi Koleksiyonları: Halk kütüphaneleri, iklim değişikliği, çevre koruma, yenilenebilir enerji ve sürdürülebilirlik konularında güncel kitap ve dergi koleksiyonları oluşturabilirler. Bu şekilde, toplumun bu konulardaki bilgiye erişimini kolaylaştırarak yeşil dönüşüm konusundaki araştırmaları ve öğrenmeyi teşvik edebilirler.

C. İSTİHDAM HEDEFLERİNE ULAŞILMASINDA VE İŞGÜCÜ PİYASASINA YÖNELİK yapısal reformların desteklenmesinde halk kütüphanelerinin rolü

  1. Meslek Edindirme ve Eğitim Kaynakları: Halk kütüphaneleri, meslek edindirme ve işgücü becerilerinin geliştirilmesi için kaynaklar sunabilir. İş arayanlara, işe uygun niteliklere sahip olmalarını sağlayacak kitaplar, eğitim materyalleri ve çevrim içi eğitim platformlarına erişim imkanı sağlayarak, istihdam edilebilirliklerini artırmaya yardımcı olabilirler.
  2. İş Başvurusu ve Kariyer Danışmanlığı: Halk kütüphaneleri, iş arayanlara iş başvurusu süreci ve kariyer planlaması konusunda danışmanlık yapabilirler. Özgeçmiş hazırlama, iş mülakatlarına hazırlık ve kariyer rehberliği konularında destekleyici materyaller ve programlar sunabilirler.
  3. İş İlanları ve İş Fırsatları: Halk kütüphaneleri, yerel ve ulusal iş ilanlarının duyurulduğu kaynaklar ve iş fırsatları hakkında bilgilendirici materyaller sunabilirler.
  4. Girişimcilik ve İşletme Kaynakları: Halk kütüphaneleri, girişimciler ve küçük işletmeler için bilgi kaynakları sunarak, yeni işletmelerin kurulmasına ve mevcut işletmelerin büyütülmesine destek olabilirler. Girişimciler için iş planı hazırlama, finansman kaynakları ve işletme yönetimi konularında rehberlik sağlayabilirler.
  5. İş Dünyası ve Ekonomi Hakkında Bilgi Kaynakları: Halk kütüphaneleri, iş dünyası ve ekonomi hakkında güncel bilgi kaynakları sunarak, iş arayanların ve işverenlerin ekonomik durumu ve iş piyasası hakkında bilgi sahibi olmalarına yardımcı olabilirler.
  6. Eğitim ve Kariyer Etkinlikleri: Halk kütüphaneleri, iş arayanlar için eğitim ve kariyer etkinlikleri düzenleyerek, işgücüne katılımı artırmayı teşvik edebilirler.

D. FİYAT İSTİKRARI hedeflerine ulaşmada ve enflasyonun düşürülmesinde halk kütüphanelerinin rolü

  1. Ekonomi ve Finans Konularında Bilgi Kaynakları: Halk kütüphaneleri, ekonomi ve finans konularında güncel ve güvenilir bilgi kaynakları sunarak, toplumun ekonomik konulardaki bilgi düzeyini artırabilirler.
  2. Tüketici Bilincini Artırıcı Eğitimler: Halk kütüphaneleri, tüketici bilincini artırmaya yönelik eğitici etkinlikler düzenleyerek, vatandaşların alışveriş davranışları ve bütçe yönetimi konusunda bilinçlenmelerine yardımcı olabilir. Tüketici hakları, alışverişte fiyat karşılaştırması, tasarruflu harcama gibi konularda eğitimler ve atölyeler düzenleyebilirler.
  3. Ekonomi Politikaları ve Enflasyonla Mücadele Konferansları: Halk kütüphaneleri, ekonomi politikaları ve enflasyonla mücadele konusunda konferanslar düzenleyerek, ekonomi uzmanlarını toplumla bir araya getirebilir ve bilinçlenmeyi artırabilirler.
  4. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) ve Enflasyon Raporları: Halk kütüphaneleri, TÜFE ve enflasyon raporları gibi ekonomi haberlerini ve istatistiklerini sunabilir, ekonomik göstergelerin ve fiyat artışlarının toplum tarafından takip edilmesine yardımcı olabilirler.
  5. Kişisel Finans ve Tasarruf Kaynakları: Halk kütüphaneleri, kişisel finans yönetimi ve tasarruf konusunda kaynaklar sunarak, bireylerin bütçelerini daha iyi yönetmelerine ve ekonomik istikrara katkıda bulunabilirler.
  6. Sürdürülebilir Üretim ve Verimlilik Materyalleri: Halk kütüphaneleri, sürdürülebilir üretim ve verimlilikle ilgili materyaller sunarak, üretimde ve tüketimde verimliliği artırma yollarını ve sürdürülebilir ekonomik modelleri anlatarak fiyat istikrarını destekleyebilirler.

E. ÖDEMELER DENGESİ hedefleri doğrultusunda halk kütüphanelerinin rolü

  1. Ticaret ve Ekonomi Kaynakları: Halk kütüphaneleri, küresel ekonomik görünüm, döviz kurları, ticaret politikaları ve diğer ekonomik konular hakkında güncel ve güvenilir kaynaklar sunarak, toplumun bu konulardaki bilgi düzeyini artırabilirler.
  2. İhracat ve İthalat Rehberliği: Halk kütüphaneleri, ihracat ve ithalat yapmak isteyen işletmeler ve girişimciler için rehberlik sağlayabilirler. Ticaret hukuku, gümrük işlemleri ve pazar araştırması gibi konularda bilgilendirici materyaller sunarak, ihracat ve ithalat işlemlerini kolaylaştırabilirler.
  3. Ülke ve Ürün Çeşitliliği Konusunda Kaynaklar: Halk kütüphaneleri, ihracatta ülke ve ürün çeşitliliği konusunda kaynaklar sunarak, işletmelerin ihracat portföylerini genişletmelerine ve dış pazarlara ulaşmalarına katkıda bulunabilirler.
  4. Yatırım ve Finans Konularında Eğitim: Halk kütüphaneleri, doğrudan yabancı yatırımlar, finansman ve yatırım politikaları gibi konularda eğitici etkinlikler düzenleyerek, işletmelerin ve yatırımcıların cari işlemler açığının finansmanında kaliteli kaynaklara erişmelerini sağlayabilirler.
  5. Ekonomi ve Finans Seminerleri: Halk kütüphaneleri, ekonomi ve finans konusunda uzmanların katılımıyla seminerler düzenleyerek, toplumu ekonomik gelişmeler hakkında bilgilendirebilir ve cari işlemler açığının azaltılması konusunda bilinçlendirebilirler.
  6. Dış Ticaret ve Ekonomi İstatistikleri: Halk kütüphaneleri, dış ticaret ve ekonomi ile ilgili istatistiklerin sunulduğu kaynaklara erişim sağlayarak, toplumun ekonomik göstergeleri takip etmesine ve cari işlemler dengesi konusunda bilinçlenmesine yardımcı olabilirler.

F. FİNANSAL İSTİKRAR hedefleri doğrultusunda halk kütüphaneleri

  1. Finansal Okuryazarlık Eğitimleri: Halk kütüphaneleri, finansal okuryazarlığı artırmaya yönelik eğitimler düzenleyebilir. Tasarruf, yatırım, bütçe yönetimi, borçlanma gibi konularda bilgi sunarak toplumun finansal bilgi düzeyini artırabilirler.
  2. Kişisel Finans Kaynakları: Halk kütüphaneleri, kişisel finans yönetimi konusunda kitaplar, dergiler ve diğer kaynaklar sunabilir. Bireylerin tasarruf alışkanlıklarını artırmak ve finansal istikrarı sağlamak adına rehberlik edebilirler.
  3. Finansal Planlama Rehberliği: Halk kütüphaneleri, finansal planlama ve yatırım yapma konularında rehberlik sağlayarak, bireylerin gelecekteki mali hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olabilirler.
  4. Sermaye Piyasaları ve Yatırım Araçları: Halk kütüphaneleri, sermaye piyasaları, yatırım araçları ve finansal enstrümanlar hakkında bilgi sunabilirler. Bu şekilde toplumun yatırım yapma fırsatları hakkında bilinçlenmesini destekleyebilirler.
  5. Ekonomi ve Finans Konferansları: Halk kütüphaneleri, ekonomi ve finans konusunda uzmanların katılımıyla konferanslar düzenleyerek, toplumu finansal istikrarın önemi hakkında bilgilendirebilir ve farkındalık oluşturabilirler.
  6. Finansal Kaynakların Erişimi: Halk kütüphaneleri, finansal istikrarın sağlanması amacıyla tasarruf, yatırım ve kredi kaynaklarına erişimi kolaylaştırıcı materyaller sunabilirler. Örneğin, banka, sigorta ve yatırım aracı kurumları hakkında bilgi içeren broşürler ve el kitapları sağlayarak, toplumun finansal hizmetlere erişimini kolaylaştırabilirler.
  7. Düzenleyici Tedbirler Hakkında Bilgi: Halk kütüphaneleri, finansal istikrarın sağlanması için alınan düzenleyici tedbirler hakkında güncel bilgiler sunabilirler. Bu şekilde toplumun finansal sistemdeki değişiklikleri takip etmelerine ve bilinçlenmelerine yardımcı olabilirler.

G. HALK MALİYESİ hedefleri doğrultusunda halk kütüphaneleri

  1. Halk Maliyesi ve Borç Yönetimi Konusunda Kaynaklar: Halk kütüphaneleri, halk maliyesi ve borç yönetimi konusunda kitaplar, raporlar ve diğer kaynaklar sunarak, toplumun bu konulardaki bilgi düzeyini artırabilirler.
  2. Bütçe Politikaları ve Gelir Politikaları Konferansları: Halk kütüphaneleri, halk maliyesi ve bütçe politikaları konusunda uzmanların katılımıyla konferanslar düzenleyerek, toplumu bu konularda bilgilendirebilir ve anlayış oluşturabilirler.
  3. Halk Gelirlerinin Kullanımı ve Etkinliği: Halk kütüphaneleri, halk gelirlerinin kullanımı ve etkinliği hakkında materyaller sunarak, toplumun vergi politikaları ve harcama politikaları hakkında bilinçlenmesine yardımcı olabilirler.
  4. Ekonomi ve Finans Konularında Eğitim: Halk kütüphaneleri, ekonomi ve finans konusunda eğitimler düzenleyerek, halk maliyesi politikalarının ekonomik etkileri hakkında toplumu bilgilendirebilirler.
  5. Halk Maliyesi ve Borçlanma İstatistikleri: Halk kütüphaneleri, halk maliyesi ve borçlanma istatistiklerinin sunulduğu kaynaklara erişim sağlayarak, toplumun bu konulardaki gelişmeleri takip etmesine yardımcı olabilirler.
  6. Borç Yönetimi ve Finansal Literatür: Halk kütüphaneleri, borç yönetimi ve finansal literatür konusunda kitaplar ve makaleler sunarak, toplumun finansal kararlarını bilinçli bir şekilde almasına yardımcı olabilirler.
  7. Halka Açık Bilgi ve Raporlar: Halk kütüphaneleri, halk maliyesi hakkında halka açık bilgi ve raporları sunabilir ve böylece toplumun halk maliyesi politikaları ve uygulamaları hakkında bilgi sahibi olmasına katkıda bulunabilirler.

Makroekonomik hedeflere ulaşmak için halk kütüphanelerinde yapılabilecek alt faaliyetler şunlar olabilir:

  • Halk kütüphanelerinde finans, yeşil dönüşüm, istihdam, ihracat-ithalat vb konularda özel koleksiyonlar oluşturulabilir. .  
  • Halk kütüphanelerinde finans, yeşil dönüşüm, istihdam, ihracat-ithalat vb konulardaki konu uzmanlarını kullanıcılar ile buluşturan eğitim, atölye ya da kültürel etkinlikler düzenlenebilir.
  • Girişimcilere temel bilişim teknolojilerine erişmeleri, bilişim okuryazarlığı eğitimleri almaları ve çeşitli çevrimiçi eğitim platformlarına erişmeleri sağlanabilir.
  • Kariyer ya da iş fırsatları konusunda bilgilendirme faaliyetleri yapılabilir.

SEVGİLİ BABAMIN ANISINA

Yayınlandı: 10 Temmuz 2023 / Uncategorized

HÜSNÜ OĞLU MEHMET REŞAT (YAŞAR)

Karabina Mehmet’in torunu, Karabina Hüsnü’nün oğlu, Karabina Osman ile Hidayet’in kardeşi Yaşar (asıl adı Mehmet Reşat), 25 Nisan 1944 tarihinde, Salı günü, Çoruh ilinin (daha sonra Artvin) Hopa kazasının Viçe (Lazcası Vitse) nahiyesindeki Sümle köyünün Tsati mahallesinde dünyaya geldi.

Doğduğunda babası Hüsnü 39, annesi Naziye 35 yaşındaydı. 72 yaşındaki dedesi Mehmet ise Yaşar iki yaşındayken vefat edecekti.  1944’te Viçe henüz nahiyeydi ve ancak Yaşar 3 yaşındayken ilçe yapılarak Fındıklı adını alacak ve Rize’ye bağlanacaktı. Hopa’dan Viçe’ye ve batıya uzanan geniş bir panaromaya sahip dağların yüksek kesiminde yer aldığı için Lazca adı “Gökyurt” anlamına gelen Tsati ise Yaşar 11 yaşındayken 1955 yılında 1037 nüfuslu ayrı bir köy olacak ve Saatköy adını alacaktı.

Yaşar, günümüzde etrafını ot ve yosun bürümüş bir iki temel taşının,  yeşillikler içinde ayakta kalmayı başardığı yerde, şimdiki çocuklar tarafından eski ev diye adlandırılan evde doğdu.  Eski ev ilk zamanlar tek katlıydı. Osman, Mehmet, Hidayet, Nezahat ve Yaşar bu evde doğmuştu. Hüsnü, eşi Naziye ve çocukları, yeğeni Rahmi ve Rahmi’nin annesi Ayşe hep beraber bu evde yaşıyorlardı. Daha sonra Rahmi, 1983 yılındaki heyelan sonucu yıkılan ve şimdi yerinde sadece yarıcıların ikamet ettiği briket duvarlı küçük bir evin olduğu yerde kendilerine yeni bir ev yapınca evleri ayıracaklardı.   

Hüsnü, eski evin üst katına üç oda daha ilave edince iki katlı bir ev olmuştu. Naziye, gelini Nurhan’a, üst kata, kurulan iskeleyle inip çıktıklarını anlatırdı. Ailecek üst kata taşındılar. Evin alt katındaki odalar depo olarak kullanılmaya başlandı. Çeşitli inşaat malzemeleri ve hurda malzemeler buraya konmuştu.  Eski eve dış kapıdan girilince salon niyetine kullanılan geniş bir alana girilirdi. Salondan geçilince hayat denilen ortak kullanımlı bir alana çıkılıyordu. Tam karşısında bir sedir duruyordu. Sedirin yaslandığı cumbanın sürgülü pencereleri yukarı kaldırılınca ön bahçede lazcada ahipici denilen ahırın önündeki bahçe anlamındaki ahırağzı görülüyor, daha aşağılarda lazcada keğençhana denilen kireçhane bölgesindeki fındıklıklar seyredilebiliyordu. Hayata üç oda açılıyordu. Birinde Hüsnü ile Naziye kalıyordu. Osman da bu evde evlendi, eşi Ayşe’yi bu eve gelin getirdi. Daha sonra onlar Karadeniz Ereğli’ye göç ettiler. Hüsnü, evin ön cephesine bir oda bir salon şeklinde ilave yapmıştı. Yaşar ile Nurhan ilk burada yaşadılar, Osman Ereğli’ye gidince onların odasına geçtiler. Bu odaya bir de ebeveyn banyosu yapıldı. Yatakları ve elbiseleri koymak boydan boya dolap vardı. Üçüncü oda ise misafirlere ayrılmıştı. Tuvalet ve banyo yan yana evin içindeydi. Sokak kapısı küçük bir çengel ile kilitlenirdi.

Evin sağ tarafındaki küçük düzlükte nayla denilen bir serender kuruluydu. Naylanın hemen altında şimdilerde çoktan kurumuş olan ğali denilen küçük bir dere akıyordu.

Yaşar’ın doğduğu yıl İkinci Dünya Savaşı’nın son yıllarıydı. Müttefikler Avrupa’ya çıkarma planları, Almanlar da muhtemel işgale karşı direnme planları yapıyorlardı. Gazetelerde ve radyoda hep savaş haberleri vardı. Türkiye’de Milli Şef İsmet İnönü, Cumhurbaşkanı’ydı. Savaşın etkileri Türkiye’de de hissediliyordu. Ekmek karne ile dağıtılıyordu. Rize’de ise çay tarımı için adımlar daha yeni atılmıştı. Ancak ahali geçmiş yıllarda yaşanan kıtlık felaketinden çok etkilendiği için, tarım arazilerini bozup çay bitkisi ekmeğe pek yanaşmıyordu. Ayrıca çay ekiminin yapılacağı alanların kızılağaçlık olması sebebiyle bu alanların söküm işinin yapılması için erkek gücüne ihtiyaç vardı. Ancak yöredeki erkekler genelde gurbette olduklarından çay işleri kadınlara kalıyor, kadınların gücü yetmeyince, bu da çaycılığı olumsuz etkiliyordu. Ancak 1950’lerden sonra çaydan para kazanılmaya başlayınca Rize’de dış göç nispeten azalacaktı. 

Yaşar’ın doğduğu yıl Rize’de sadece üç tane çay atölyesi faaliyetteydi, henüz çay fabrikaları kurulmamıştı. Atölyeler çayın kilosunu 180 kuruştan alıyorlardı. Ama fındık üretimi diğer ilçelere göre oldukça boldu. 1944 yılında Viçe’de 750 ton fındık üretilmişti. Hatta bu nedenle Viçe nahiyesi, ilçeye dönüştürülünce adı Fındıklı konacaktı. Nahiyeye ailece yerleşmiş İspirli hamallar sağa sola mal taşırdı. Yeni Viçe köprüsü henüz yapılmamıştı. Yaşar doğmadan iki gün önce, 23 Nisan’da tüm yurtta Milli Hakimiyet ve Çocuk Bayramı kutlanmıştı. Her gün 12.30 da yayına başlayan Ankara Radyo’sunda ajans haberlerinden sonra peşrev, semai ve şarkılar çalınırdı.

Yaşar bebekken çeşitli hastalıklar geçirdi. Naziye, cinlerin oğlunun kundağını söküp beşikten kaçırmaya kalktıklarını söyledi. Daha önce yine abisi Mehmet de bebekken hayatını kaybettiği için ailesi Mehmet Reşat koydukları çocuğun isminin ona yaramadığına inanıp, adını Yaşar olarak değiştirdiler. Hayatı boyunca Yaşar ismi ile bilindi.

İlkokulu 1951 yılında öğretime başlayan Tsati’deki ilkokulda okudu. Okulun da ilk öğrencilerindendi. Öğretmeni Sümer Köyü’nde oturan Münir Akkaya’ydı. Yukarı mahalledeki okula sabah akşam kâh çay bahçelerinden geçip kâh dereleri aşarak yürüyerek çıkar ve inerdi. Eğitimine ilkokul 5 sınıftan sonra devam etmedi. Kendisinin sağken aktardığına göre, ilk kez 13 yaşında babası ile beraber gurbete çıktı. İnşası 1956 yıllında tamamlanan, ilk iki ünitesinin 1956’da 3. ve 4. ünitelerin ise 1966’da işletmeye alınan Sarıyar Barajı’nda çalışmak üzere ailesi beraber Ankara Nallıhan’a geldi.

Babası Hüsnü’nün Sarıyar barajından kazandığı para ile satın aldığı ve Rize’ye getirdiği kamyonu abisi Osman ile beraber işletmeye başladı. Ancak hem kendisinin hem de abisinin yaşlarının çok genç olması nedeniyle ticari başarı sağlayamadılar. İsmet Karabina’nın aktardığına göre; babası Hüsnü şöyle demiştir “Kamyonu ben aldım, benzini ben dolduruyorum, bu araba hâlâ zarar ediyor”.

Askere gitmeden hemen önceki yıllarda abisi Osman, inşaatı 1961-1965 yılları arasında tamamlanan Erdemir Demir Çelik Fabrikası’nda çalışmak için Karadeniz Ereğli’ye gidince, Yaşar da bir müddet abisinin yanına gidip kaldı. Yeğeni Mehmet Karadeniz’in aktardığına göre “Gençken o kadar güçlüydü ki Reno’nun önünü tek başına kaldırırdı”. Gençken boş vakitlerinde o zamanların modasına uygun olarak takım elbise giyerdi. Yine takım elbise giydiği bir gün, arıza yapan aracın altına girince, beyaz takım elbisesi yağ içinde kaldı.

Askerliğini 1964-1966 yılları arasında İstanbul Rami’de, 391. topçu taburu, 1. bataryada, topçu olarak yaptı. Uzun boylu olduğu için askeri törenlere gönderilen kıtada yer aldı.

5 Temmuz 1965 tarihinde kendisi askerdeyken Kurtuma (şimdiki Ilıca mahallesi) Köyü’nden Kavazoğlu Hamdi’nin en büyük kızı 1949 doğumlu Nurhan ile nişanlandı. Nişanlısından mektup gelince, askeri kamyonun altına girip gizlice okudu. Askerden dönünce 27 Ağustos 1966 tarihinde evlendi. Evlendiğinde kendisi 22, Nurhan ise 17 yaşındaydı. Bir yıl sonra 1967 yılında 23 yaşında ilk kez baba oldu; ilk kızı Nezihe dünyaya geldi. İkinci kızı köydeki eski evde, 3 oğlu ise Trabzon’da dünyaya geldi.

1974 yılında bir kamu kurumu olan YSE’de (Yol Su Elektrik Kurumu) işçi kadrosunda şoför olarak işe başlayınca, Trabzon’a göç etti. Nurhan’ın aktardığına göre “Hüsnü dede Osman’dan sonra diğer oğlu Yaşar’ın da evden ayrılıp, Trabzon’a gitmesini hiç kabullenmedi”. Hatta ikinci evliliğini yapınca kendisini bırakıp giden oğullarına nazire edercesine “Melen (öteki) avladan (avludan) buraya çubri (kestane) gibi çocukları dizeceğim” dedi.

Yaşar da babasına çok saygı duyardı. Ondan çok korktuğunu, çekindiğini kendisi sohbetlerinde ifade etmiştir. Bir keresinde “şimdi babam mezardan çıksa gelse bu yaşta gene korkardım” demişti. Bu nedenle memleketten Trabzon’a gelmek, babasının yanında çalışırken maaşlı bir işe girmek fikrini hayata geçirmek, Yaşar için oldukça radikal bir karardı.

Sümer Köyü’nden Saat Köyü’ne giderken çay alım yerini geçer geçmez karşınıza çıkan derede eskiden ahşap bir köprü vardı. Köprüden YSE’nin resmi plakalı çimento yüklü kamyonuyla geçince, köprünün tahtalarını çatlattı. Başka bir zaman eşi Nurhan’ın köyüne kamyonla gittiği bir gün, dönüşte Kurtume virajlarında kamyonun frenleri patladı. Zor durabildi.

Sarı renkli Dodge marka pikap ile yolda giderken, Fındık fabrikası kamyonunun kasasındaki kavrulmuş fındık çuvallarından biri yola düştü. Yırtılan çuvalda kalanları eve getirdi. Çocukları bayram ettiler.

O dönem en iyi arkadaşları Hatay ile Tayfun’du. “Tayfun’a şoförlüğü ben öğrettim” derdi. Hatay YSE’nin futbol takımıyla ilgilenen spor adamlarından biriydi. Yaşar kullandığı otobüsle sık sık futbol takımını maçlara götürürdü.  Hatay, bir gün Gümüşhane taraflarındaki köylerden birine giderken yol kenarındaki tarlada çalışan kadınlara “Asiye, Asiye” diye seslendi. İçlerinden biri de gerçekten Asiye çıkmaz mı? “Ey” diye cevap verince, “Birkaç kök karalahana koparın da geçerken alalım” dedi. Dönüşte kadınların yol kenarını tıka basa karalahana ile doldurduklarını gördüler. 

6 yıl sonra 1980’de aynı kurumun Pazar’daki şefliğine tayinini istedi. Evini de Trabzon’dan Saat Köyü’nde Hüsnü’nün yeni inşa ettiği eve taşıdı. Yeni evi ikiye bölerek kullandılar. Koridorun solundaki odalar Yaşar’ın evi, koridorun sağındaki odalar üvey annesi Orcili Ayşe’nin evi oldu. Köye yerleşmek üzere tavuklar ve inek satın aldı, ineğe lazca Pukkia adını koydular. Akşamları eve gelirken elinde Günaydın Gazetesi olurdu. Evin bacasına oğul yapan yaban arılarının yuvasını ateş yakarak temizledi. Evin hemen yanı başındaki devasa ağaca tırmanıp, ağaca dolanmış Ceneviz üzümünü toplar, arada bir evin terasında kendisini bekleyen çocuklara verirdi. Köydeki yeni ev ile yıkılan eski evin arasındaki avluda, çoluk çocukla beraber heyecanlı voleybol maçları oynardı. Bir yıl boyunca Pazar ilçesinde çalışan Yaşar, evin iş yerine uzaklığı, gidip gelme zorlukları, çocukların eğitimi ve köy yaşamının sıkıntıları karşısında yeniden Trabzon’a tayinini istedi. Hatta bir akşam çocuklarına kimler Trabzon’a dönmek ister diye sordu, onların da fikirlerini aldı.

1981 sonbaharında yeniden Trabzon’a taşındı. Fatih Mahallesi Onur Sokak’taki Özlemi Apartmanı’nın dördüncü katında ikamet etti. Eşya kamyonu Trabzon’a vardığında gece olmuştu. Eşyaları elektrikleri kesik, karanlık eve yığıp o gece aynı mahalledeki Nurhan’ın kardeşi Fatmalarda kaldılar. Hatta kızları Nezihe ile Emine bir gün yürüyerek teyzelerine giderken onları gizliden takip eden 4 yaşındaki Hüsnü yolu şaşırmış, kaybolmuştu. Gün boyu tüm aramalara rağmen bulunamamıştı. Karakollara haber verilmişti. Civarda dolanan bir polis minibüsünü gören Yaşar, bir haber var mıdır acaba, diye polislerin yanına gidince arabada oturan ve kendisine elindeki bisküviyi uzatan Hüsnü’yü görmüş ve sevinçle eve getirmişti.

İş yeri YSE, Trabzon’da, şimdiki Karadeniz Teknik Üniversite’sini geçince denize nazır bir yerdeydi. Personel servisi ile gidip gelirdi. Personel servisini kaçırınca Ayasofya’dan Meydan’a gitmek ve Meydan’dan ikinci bir dolmuşa binmek gerekirdi.

1983 yazında, aşırı yağış nedeniyle Saat Köyü’nde meydana gelen heyelanda, ablası Hidayet’in evinin toprak altında kaldığına canlı canlı şahit oldu. Oluşan çamur nedeniyle ancak bir hafta sonra üzerinde yürünebilen o balçıklı zemini nasıl aştığını hatırlamadı hiç. Kendisini toprak altında kalan evde buldu. Ablasını ve yeğenlerini kurtarmak için kahramanca mücadele etti. Ailenin büyükleri “melaikeler götürmüştür” dedi. Afet sonrası köyde yaşam olanağı kalmadığı için, bir vefa örneği göstererek üvey annesi Orcili Ayşe’yi ve iki oğlu Muzaffer ve Cafer’i de yanlarına alıp Trabzon’a getirdi. Köydeki şartlar düzelinceye dek bir yıl aynı evde 9 nüfusa baktı.

1983 yılında, YSE amblemli, sarı renkli Dodge marka pikabın direksiyonunda seçim sandıklarının taşınmasına görev aldı.

1986 yılında işçilere tanınan erken emeklilik hakkını kullanarak 42 yaşında emekli oldu. Emekli ikramiyesi ile satın aldığı dolmuş-taksi ile Ayasofya-Meydan güzergahında dolmuşçuluk yaptı. Günün moda rengi koyu kahve renginde 1977 model Murat 131 arabası vardı. Arabanın arka camında frene basınca iki yana doğru uzayan noktalı ışıkları yüzünden mahalledeki çocuklar tarafından Kara Şimşek diye anılırdı. Arabanın teybinde Küçük Emrah, Kayserili Neriman, Küçük Ceylan gibi kasetler olurdu. Boş zamanlarında ailesini de alarak araba turları yapmayı severdi. Akçaabat taraflarında köfte yemeğe giderlerdi. Bayramlarda ailesini Trabzon’dan köye götürür. Tüm akrabaları ziyaret ederdi. Yazları köye gidince, Fındıklı-Sümer arasında korsan taksicilik de yapardı. Bir yıl sonra çalışmaktan sıkılıp, dolmuşu sattı. Geçim sıkıntısı başlayınca ve daha rahat bir yaşam umuduyla 3 Haziran 1987 tarihinde Trabzon’dan Muğla’nın Yatağan ilçesine göç etti.

Yatağan’da önce hafriyat kamyonlarında şoförlük yaptı. Daha sonra termik santral personelinin taşındığı otobüslerde servis şoförlüğüne başladı. Uzun zaman servisçilik yapınca Yatağan garaj eşrafı arasında Laz Yaşar diye tanındı. Hatta öyle ki oğlu Şenol üniversiteden bir arkadaşına evi tarif ederken “Yatağan’da inince garajda Laz Yaşar’ı sor, sana evi tarif ederler” dedi. Çocuklarının 302 marka Mercedes otobüsü yıkayıp temizlemelerinden sonra mahalle arasında koca otobüsle turlamalarına ses çıkarmazdı. Beyaz eşya dükkanında çalışırken sağa sola mal götüren Şenol ile yolda karşılaştıklarına gülümseyerek selektör yapardı. Şenol Ankara’dan dönüşlerde babasını arayıp geliş tarihini haber verince hemen Yatağan’daki yazıhaneden bileti satın alırdı. Yaşı ilerleyince 2000’li yılların ortasında şoförlüğü ve çalışma hayatını sonlandırdı. Bu dönemdeki en iyi arkadaşı Hopalı Hasan’dı.  

1 Şubat 2015 tarihinde ömrünün son yıllarını geçireceği İzmir’e taşındı. 7 yıl Çiğli’de Evka 5’te ikamet etti. Yatağan’daki kadar hareketli bir yaşamı olmasa da ekonomik olarak rahata kavuşmuştu. Canı sıkıldıkça Karşıyaka’ya iner, mahalle pazarlarını gezer, Cuma namazına giderdi.

Hayatı boyunca sigara içti. Sigara alışkanlığı, tüm kendi yaşıtları gibi çok küçük yaşlarda başladı. Kendisinin söylediğine göre; gençlik zamanlarında, köyde sigara bulamayınca mısır püsküllerini kurutup, sigara kağıdına sararak içerlermiş.  Alkole karşı değildi, kimsenin yediğine içtiğine karışmazdı ama kendisi kullanmazdı. Bir keresinde YSE’de çalışırken, araziye çıktıkları Gümüşhane ya da Erzurum taraflarında aşırı soğuğa maruz kaldıkları bir gün, donmamak için kanyak içtiklerini anlatırdı.

Gençliğinde esmer, ince yapılı, uzun boyluydu. Yaşı ilerleyince saçlarına aklar düşüp, göbeklenmişti. Hayatı boyunca Kadir İnanır’a benzetildi. Dar ve uzun siyah bıyıkları vardı. Hiç sakal bırakmadı. Oldukça duygusal bir mizaca sahipti. TV’de duygusal bir film izlerken ya da kazanılan milli maçlarda gözleri dolardı. Yüzü sürekli güler, insanları memnun etmenin yollarını arardı. Çocukları yola çıkınca varacakları yere kadar sürekli arar, gittiniz mi, yollar nasıl, yolculuk nasıl gidiyor diye sorardı. Misafirlerini karşılamak için sabırsızlıkla apartmanın dışında bekler, uğurlarken gene arabaya kadar eşlik ederdi. Eşinin aksini gezmeyi severdi, seyahat fırsatı olunca kaçırmazdı. Ama gittiği yerde çok çabuk sıkılırdı. Hemen eve dönmek isterdi. Eşini dostunu sık sık telefonla arar, hal hatır sormayı severdi. Çocuklarının başarılarından büyük keyif alır, bunu herkesle paylaşırdı. Yemek seçmezdi. Nurhan “Önüne ne koysan beğenmemezlik yapmaz, yer” derdi. Memleketten sık sık yerel ürünler sipariş ederdi. Bol iç yağıyla pişirilmiş karalahana yemeklerini çok severdi. İzmir’de karalahana satılan muhtelif pazarlar yerini bilirdi. Hatta Nurhan “sen ölünce mezarına karalahana ekeceğim” diye şakalaşırdı. Vefatından sonra Yaşar’ın mezarına karalahana ekildi. Ama temizlik ve düzen konusundaki umursamazlığı meşhurdu.

Televizyonda her tür spor müsabakasını izlemekten keyif alırdı. Özellikle güreş müsabakalarını kaçırmazdı. Koyu bir Trabzonspor taraftarıydı. Trabzon’da yağmurlu bir havada futbol maçı izleyince zatürreye yakalandı, 20 gün hastanede tedavi gördü. En son 1984 yılında şampiyon olan Trabzonspor’un 2022 yılında 38 sene sonra gelen 7. şampiyonluğunu göremedi. Şeker hastasıydı, 20 Ocak 2022 tarihinde 78 yaşına iki ay kala ani kalp yetmezliği nedeniyle İzmir’de hayata gözlerini yumdu. Kabri İzmir’de Doğançay Kabristanlığı’ndadır. 

Bir Kütüphaneciler Marşı yapılması konusunda Türk Kütüphaneciler Derneği (TKD) şeref üyesi rahmetli Halil Nuri Yurdakul tarafından yapılan teklif, TKD Genel Merkezince olumlu karşılanmış ve ilk olarak marşın güftesini elde etmek üzere 1970 yılı Nisan ayında bir “Kütüphaneciler Marşı Güfte Yarışması” açılmıştı.

Yarışmanın şartnamesi Türk Kütüphaneciliği dergisinde şu şekilde duyurulmuştu (TKD, 1970a, s.76):

KÜTÜPHANECİLER MARŞI GÜFTE YARIŞMASI

1.Türk Kütüphaneciler Demeği Genel Merkezi, hazırlanmasına karar verilen bir “Kütüphaneciler Marşı” için daha önce açılan güfte yarışmasına gönderilen şiirler seçiciler kurulunca yeterli bulunmadığı için, Türk şairleri arasında yeni bir güfte yarışması açmıştır.

2. Yarışmaya gönderilecek şiirler, kitap ve kütüphanenizi değerini, kütüphanecilerin milletimizin kültürel kalkınmasındaki hizmetlerini yansıtan bir temaya sahip bulunacaktır.

3. Yarışmaya katılan şiirlerde şu nitelikler aranacaktır.

a) Şiirler, 7+7 ’lik veya 3+3+2+3’lük hece vezni ile yazılacaktır.

b) Her şiir 4 mısralı iki veya üç kıtadan ibaret olacak; kıtaların sonunda, konunun özünü belirten ve yine aynı vezinle yazılmış iki mısralık bir kavuştak (nakarat) yer alacaktır.

c) Mısraların son heceleri (a), (o) veya (u) seslileri ile bitecek ve bunlarla kaynaşan sessizler tınlayıcı olacaktır.

Örnek:

Altın yeleli arslan

Lâcivert gözlü arslan

Kükreyerek geliyor 

Fenerbahçeli arslan

4. Yarışmanın birinciliğini kazanan ve “Kütüphaneciler Marşı” için  güfte olarak seçilen şiirin yazarına 1.000 (Bin) Türk lirası ödül verilecektir.

5. Yarışmaya giren şiirler, şu seçiciler kurulu tarafından değerlendirilecektir:

Cahit Külebi (Millî Eğitim Bakanlığı Kültür Müsteşar Yardımcısı, Şair)

Dr. Müjgân Cunbur (Millî Kütüphane Genel Müdürü)

Adnan Ötüken (Ankara Yüksek Öğretmen Okulu Edebiyat öğretmeni, Kütüphaneci)

Sabahattin Kalender (Besteci, Devlet Operası Müzisyenlerinden)

Ahmet Borcaklı (Millî Kütüphane Güzel Sanatlar Şube Müdürü)

6. Yarışmaya katılacak şiirlerin, en geç 19 Mayıs 1970 gününe kadar, Türk Kütüphaneciler Derneği – Posta Kutusu:  175 – Yenişehir, Ankara adresine gönderilmiş olması gerekir.

Bu yarışmaya katılan 52 şiir arasından, seçiciler kurulu, Arif Nihad Asya tarafından yazılan güfteyi lâyık görmüştü. Ayrıca şair İlhan Geçer, kütüphaneci Muide Gürsan ve şair Cevher İhsan Miskioğlu’na ait eserler de yayınlanmaya değer bulunmuştu (TKD, 1970b, s.156).  

Sıra bu güftenin Kütüphaneciler Marşı olarak besteletilmesine gelmişti. Önce marşı bestelemek için de bir yarışma açılması düşünülmüş ancak yapılan temaslar sonunda bunun yararlı olamayacağı, marşın bestelenmesinin tanınmış bestecilerden birine ısmarlanmasının daha olumlu sonuç vereceği kanısına varılmıştı. Sonunda marşın bestelenmesi işi, tanınmış bestecilerimizden Faik Canselen’e rica edilmiş ve böylece Kütüphaneciler Marşı bestelenmiştir (TKD, 1971a, s.56).

Kütüphaneciler Marşı

Sayfa sayfa dizilmiş satırlar, kısa uzun
Tellerdir; dile gelir “kirpik” denen mızraptan.
Fakat okutulmaktan ve okumaktan yoksun
Kalan için kitabın farkı yoktur seraptan…

Bizde ayrı sayılmaz bir kitap, bir mihraptan
Ki uğuldar kubbemiz “Oku” diyen hitaptan.

Sevinsin açıp soran alacağı cevaptan.
Kitaplar var herkese, her çeşitte, her çaptan.
İçlerinde sevgine karşı sevgi bulursun;
Çarpan bir yürek çıkar cansız sandığın kaptan…

Bizde ayrı sayılmaz bir kitap, bir mihraptan
Ki uğuldar kubbemiz “Oku” diyen hitaptan.

Kütüphane bir bina… Duvarları kitaptan,
Kitaplar davet davet her rafta, her dolaptan…
Uzattığı eserden sen memnunsun, ben memnun;
Kütüphaneci memnun işlediği sevaptan.

Bizde ayrı sayılmaz bir kitap, bir mihraptan
Ki uğuldar kubbemiz “Oku” diyen hitaptan.

Kaynakça

TKD. (1970a). Kütüphaneciler marşı güfte yarışması. Türk Kütüphaneciliği, 19(1). Http://tk.org.tr/index.php/TK/article/view/1802/1782 adresinden erişilmiştir.

TKD. (1970b). TKD Genel Merkezi’nin açtığı Kütüphaneciler Marşı Güfte Yarışması sonuçlandı. Türk Kütüphaneciliği, 19 (2). http://tk.org.tr/index.php/TK/article/view/1813/1793

TKD. (1971a, s.56). Kütüphaneciler marşı bestelendi. Türk Kütüphaneciliği, 20(1).  http://tk.org.tr/index.php/TK/article/view/1701/1685 adresinden erişildi.

TKD. (1971b). Nota- Kütüphaneciler Marşı. Şiir: Arif Nihat Asya, Müzik: Faik Canselen. Türk Kütüphaneciler Derneği, 2 yaprak. Ankara, Güven Matbaası 1971. Ebat: 25×35 cm.

Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Youtube üzerinden canlı olarak gerçekleştirdiği webinar serisine 20 Mayıs 2021 tarihinde konuk olduk. Üyesi olmaktan onur duyduğum Türk Kütüphaneciler Derneği’nin artık gelenekselleşen bu webinar serisinde yer almak beni çok mutlu etti. Bu webinarların arşiv niteliğinde olduğunu ve en az yazılı ürünler kadar geleceğe miras kalacağını düşünüyorum. Türk Kütüphaneciler Derneği’ne ve moderatör Emre Hasan Akbayrak’a teşekkürlerimi sunarım.

Webinar kaydını youtube üzerinden izleyebilirsiniz.

Bülent Yılmaz (Prof. Dr. Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü) hocamızın akademik yayınlarının dışındaki üçüncü fikir-edebiyat eseri Hiperyayın tarafından yayınlandı.

Yılmaz meseleleri tam da bilim adamı kimliği ile örtüşecek biçimde ele alıyor. Başlangıçlar ayrıntılardan filizleniyor, kavramlar en genel açıdan irdeleniyor, sonra nakış nakış işlenip öze doğu bir yolculuk başlıyor. Ve bu irdelemenin sonucunda müthiş toplumsal tespit ve teşhislerle baş başa kalıyor okur. Ve tüm bunları çok güçlü bir edebiyat altyapısı ile inşa eden Yılmaz, sadece yazmıyor, okurun kendi kendini sorgulamasını da teşvik ediyor. Böylece yazar ile okur, arasında güçlü bir etkileşim dalgalanıyor.

Örneğin “Koronavirüste 23 ders” başlıklı yazı bugüne değin korona ile ilgili okuduğum en tatminkâr yazıydı. “Ezberlemek bilgiyi kullanamamaktır”, “Kolay, insanı gizlerken, zor olan ortaya çıkarır”, “Sorgulanmayan hayat yaşamaya değer değildir” gibi, kitapta altını çizeceğiniz, anlamsal değerini evrensel ölçüde sürdürecek aforizma niteliğinde çokça düşünce var.

Zor Zamanlarda’nın zihnimize düşen izdüşümüne bakınca anlıyoruz ki kütüphanecilik kuramının cevheri olmak dışında, bilgi insan olabilmenin ve insan kalabilmenin de bir koşulu. Ve bir arada yaşayan o insanlar ancak bilgiyi kullanabildikleri ölçüde bir bütün olarak gelişebilirler.

Son olarak denilebilir ki Bülent Yılmaz’ın öğrencisi olmak sadece onun akademik derslerine katılım sağlamak değil, aynı zamanda onun yazarak, söyleyerek ya da bizzat yaparak kültüre yaptığı katkıları takip ederek yaşamı bir başka biçimde sorgulayabilecek noktaya geldiğimizi fark etmektir.

Ve tabi bir sonraki kitabı merakla beklemektir.

Yılmaz, B. (2020).  Zor zamanlarda: denemeler. İstanbul: Hiperyayın.

Dijitalleşme çağında kütüphanelerin kent yaşamındaki önemi artıyor. Özellikle sıra dışı kütüphane mimarileri bilgi edinmenin yanı sıra sosyalleşme amacıyla da insanları kendine çekmeyi başarıyor. Kütüphaneler bulundukları yerlerde hem  kültürel yaşamı hem de ekonomik yaşamı canlandırıyor.  Yeni açılan kütüphane binalarının etrafında yeni kafeler, restoranlar hizmet vermeye başlıyor.

Dünyadaki gelişmelerin benzerinin ülkemizde de yaşandığını görüyoruz. Son yıllarda yeni kurulan ya da yeniden rehabilite edilen kütüphaneler toplumda gündem oluşturmayı başarıyor. İnsanlar ülkemizde kütüphaneleri artık daha sık ve daha kolay ziyaret eder hale geliyor.

Dolayısıyla 56. Kütüphane Haftası’nın ana temasının “Kent Kültürü ve Kütüphane” olarak belirlenmesinin ve bu bağlamda konunun kütüphanecilik camiası ile beraber şehir plancıları, mimarlar, sosyologlar gibi çevrelerce de ele alınmasının yararlı olacağını düşünüyorum.

Bilgi ve Belge Yönetimi Alanındaki Dergilerin Hakemlik Süreçleri Üzerine Editör Odaklı Bir Değerlendirme

An Editor-Focused Evaluation on Peer Review Processes in Journals in the Field of Information Management

Giriş

Bilimsel bir derginin temel hedefi, yayın yaptığı alana makaleler aracılığıyla katkı yapmaktır. Bir derginin ve içindeki makalelerin bilimsel katkı düzeyi, hakemlik sürecinin ne kadar sağlıklı, doğru, bilimsel, objektif ve düzenli işlediğine bağlıdır (Gözen, 2010, para.1). Yayıncılıkta bilimsel çalışmaların en önemli ayağını yazı değerlendirme aşaması oluşturmaktadır. Bir çalışmanın bilimsel özellik kazanabilmesi için çalışmada yer almayan, yazarlarla çıkar çatışması ya da çıkar ilişkisi içinde olmayan; konusunda uzman bağımsız ve tarafsız bilim insanları tarafından değerlendirilmesi oldukça önem taşımaktadır (Yıldırım, 2010, s.105). Türkiye’de Bilgi ve Belge Yönetimi (BBY) alanında yayın yapan dergi sayısı son derece azdır. Bu nedenle zaten az olan bu mevcut dergilerde, editörlerin hakemlik sürecine ilişkin deneyimleri, hakemlere karşı tutum ve yargıları hem makalelerin hem de genel olarak dergilerin niteliğini etkileyebilmektedir.

Literatürde konuya ilişkin çokça yayın olmasına karşın (De Robbio, 2001; Kloda, 2009; Nobarany ve Booth, 2015; Bjork ve Hedlund, 2015; Bornmann ve Haunschild, 2015; Lee, Sugimoto, Zhang ve Cronin, 2013), Türkiye’de BBY literatüründe, Bilgi Dünyası (BD) ve Türk Kütüphaneciliği (TK) özelinde daha önce gerçekleştirilmiş böyle bir çalışmaya rastlanmamıştır. Mevcut çalışmalar daha çok bu dergilerde yayımlanan makalelerin bibliyometrik özellikleri açısından analiz edildiği veya dergilerin yayın kurullarının çalışmalarını anlatan yazılardır (Taşkın ve Çakmak, 2010; Al ve Soydal, 2010; Aslan, 2002; Tonta, 2002). BBY alanındaki bilimsel iletişim süreci güncel bir konu olup, örneğin bu alanda karşılaşılan sorunların çözümüne yönelik olarak 1.Uluslararası Kütüphane ve Bilgibilim Felsefesi Sempozyumu kapsamında “Türk Kütüphaneciliğinde Bilimsel İletişim Sürecini İyileştirme Çalıştayı” düzenlenmiştir (Keseroğlu, Demir, Bitri ve Güneş, 2014). Ayrıca Türk Kütüphaneciliği dergisinin 2015/Haziran sayısı “Bilimsel İletişim Özel Sayısı” olarak yayınlanmıştır.

Bu çalışmanın amacı Türkiye’de BBY alanında yayın yapan bilimsel dergilerin hakemlik süreçlerine ilişkin bir değerlendirme yapabilmek ve bu süreçleri iyileştirecek çeşitli öneriler sunabilmektir. Türkiye’de BBY alanında hakemliğe ilişkin temel problemleri şöyle sıralayabiliriz:

  • Hakem sayısı azdır.
  • Hakemlik yapma konusunda isteksizlik olduğu bilinmektedir.
  • Hakemliğin özendirilmesi yönünde girişimler yoktur.
  • Bazı hakemlerin alana ilişkin uzmanlık eksiklikleri, değerlendirme sürecini etkilemektedir.
  • Bazı hakemlerden alan dışındaki yazıları da değerlendirmeleri beklenmektedir.
  • Editörler sınırlı bir hakem grubu ile çalışılmak zorundadırlar.
  • İstatistik ağırlıklı çalışmalar kısmen değerlendirilmektedir.
  • Hakemlerin gerekli değerlendirmeleri yapmada acele davranmaları veya gereğinden uzun zaman harcamaları sorunlara neden olabilmektedir.
  • Araştırmacılar, hakem raporlarına ulaşamamaktadırlar.

Çalışmada genel olarak şu sorulara cevap aranmıştır.

  • Hakemler nasıl belirleniyor?
  • Hakemlerle nasıl iletişim kuruluyor?
  • Hakem raporlarına hangi işlemler uygulanıyor?
  • Hakem değerlendirmeleri nasıl inceleniyor?
  • Hakem raporları arşivleniyor mu?
  • Hakemlerin, makale değerlendirme performansları yeterli bulunuyor mu?

Araştırmanın evreni Türkiye’de BBY disiplinine ilişkin yayın yapan akademik/hakemli süreli yayınlardır. Bu dergilerdeki editör ve hakem grupları arasında gerçekleşen bilimsel iletişim sürecinin amacı, dergilere yayınlanmak üzere gönderilen bir yazının “yayınlanabilir” olduğunun güvencesinin sağlanmasıdır. Dergilerin okur, yazar, hakem ve editörleri birbirinden kesin sınırlarla ayrılmış kümeler değildir. Bir makalenin yazarı, bir başka makalenin hakemi ve bütün makalelerin okuru olabilir. Kalitenin yükseltilmesi bu süreçteki herkesin katkısı ile gerçekleşebilir (Açan, Özden-Pişkin ve Laleli, 2012, s.4).  Ancak bu çalışmada araştırmanın çerçevesi daraltılarak sadece editör-hakem ilişkilerine ve hakemlik sürecine odaklanılmış, bahsi geçen gruplardan editör – yazar arasındaki bilimsel iletişim sürecinin bir başka araştırmanın konusu olarak ayrılması uygun görülmüştür. Çalışmamız çerçevesinde gerçekleştirilmiş olan “yapılandırılmış görüşme” tekniği, her iki derginin içerik ve yayın konusunda karar vericileri olan sorumlu yazı işleri müdürü ve baş editörüne (2 kişi) uygulanmıştır. Ayrıca geçmişte yine bu iki derginin editörlüğünü yürütmüş üç kişi ile de görüşülmüştür. Yardımcı editörler araştırma kapsamına alınmamıştır[1].

Çalışmada betimleme yöntemi kullanılmış, veri toplama tekniği olarak “açık uçlu yoğunlaşmış görüşme” gerçekleştirilmiştir. Görüşme öncesinde alana ilişkin bir dizi konu, soru formu biçiminde önceden saptanmış, ancak veri toplama sürecinde soru formunda yer alan sorular dışında da sorular sorulmuştur. Böylece görüşmenin akışı içinde önceden saptanan bu konulara odaklanılmıştır. Sorulara verilen yanıtlar ve görüşme esnasında elde edilen diğer bilgiler araştırmacı tarafından not edilmiş ve aynı zamanda görüşmeci tarafından da doğrulanması sağlanmıştır. Analiz aşamasında ise her soru grubundaki tüm veriler karşılaştırılarak değerlendirilmiştir. Ancak bilimsel etik gereği sonuçlar değerlendirilirken herhangi bir kimliksel ifade kullanılmamış, yorumlar anonim olarak yapılmıştır.

Bulgular  

Araştırma sonucu elde edilen bulguların hakemlik sürecine ilişkin belirli başlıklar altında değerlendirilmesinin daha uygun olacağı düşünülmektedir.

Hakem seçim süreci

Hakem seçim sürecinin işleyişinde her iki dergide bazı farklılıklara rastlanmıştır. Bilgi Dünyası dergisine bir yazı geldiğinde, öncelikle yazı için bir yayın kurulu üyesi atanmaktadır. Yayın kurulu üyesi, dergi yönetim sistemi (Open Journal System-OJS) üzerinden yayın kurulu değerlendirme formunu doldurarak editöre çalışma ile ilgili görüşlerini ve hakem önerilerini iletmektedir. Editör, gelen hakem önerilerini değerlendirerek, hakemlerin yoğunluk ve değerlendirme sıklıklarını göz önünde bulundurarak hakem seçim ve teklif işlemini gerçekleştirmektedir.

Türk Kütüphaneciliği dergisine yayınlanmak üzere gönderilen yazılar, yayın kurulu tarafından bilimsel bölüm için uygun olup olmadıklarına karar verildikten sonra, editörler tarafından konularına göre incelenip, genelde ilgi alanları doğrultusunda paylaşılmaktadır. Ardından yazara, yazısının hangi editör tarafından takip edileceği bildirilmektedir. En fazla 15 gün içinde editoryal süreç sonuçlandırılmakta, varsa düzeltmeler için yazı yazara geri gönderilmektedir. Ancak tüm editoryal işlemler sona erdikten sonra yazıya hakem seçimi işlemine başlanmaktadır. İlkin hakemler arasından reddedilme olasılığı nedeniyle yedekleri ile birlikte aday hakemler belirlenmektedir. Hakemlere e-posta kanalıyla önce hakemlik teklif edilmekte, eğer hakem kabul ederse yazı ve değerlendirme formu yine e-posta ile hakeme gönderilmektedir. Türk Kütüphaneciliği dergisi makalelerini OJS’de açık erişimde sunmasına rağmen teknik sıkıntılar nedeniyle makale takibini sistem üzerinden yapmamaktadır.

Her iki dergi de çifte körleme sistemi kullanmaktadır.

Hakem Seçimini Etkileyen Faktörler

Yazarın akademik unvanı, alandaki uzmanlığı veya sosyal konumu o yazarın yazısına atanacak hakemlerin tercih edilmesinde genel olarak güçlü etkenler değildirler. Yazarın unvanından, alandaki uzmanlığından veya sosyal konumdan ziyade, değerlendirilmek üzere dergiye gönderilen yazının içeriği, hakem tercihinde daha çok etkilidir. BBY alanında aktif olarak hakemlik yapanların sayısının az olması bunun önemli bir nedenidir. Hakem adayı sayısının az olması nedeniyle editörler, o yazıya atayacakları hakem seçiminde pek fazla seçeneğe sahip olmadıklarını, bu kısıtlılık üzerine bir de akademik unvan veya sosyal konum gibi unsurlarla hakem seçeneklerini daha da azaltmayı istemediklerini ifade etmişlerdir. Ama geçmişte görev yapmış editörler, örneğin akademisyen bir yazarın yazısının, eşdeğer bir niteliğe sahip olduğu düşünülen hakemlere gönderildiğini ifade etmişlerdir.

Benzer olarak bir yazıya atanacak hakemin sahip olduğu akademik unvan da hakemin seçiminde genelde dikkate alınmamakta ancak daha önceki yayınları ışığında hakemin uzmanı olduğu düşünüldüğü alandaki deneyimi hakem seçiminde oldukça etkili olmaktadır. Diğer bir deyişle hakemler ilgi alanlarına göre yani konularına göre seçilmektedirler. Hakemin değerlendirilmek üzere gönderilmiş olan yazının içeriği konusunda uzman olması ilk dikkat edilen unsurdur.

Bilgi Dünyası dergisi, OJS’yi yerelleştirmiştir. Hakemler OJS’de kendi uzmanlık alanlarına ilişkin konuları önceden belirlemişlerdir. Bu nedenle Bilgi Dünyası hakem seçiminde, hakemlerin önceden belirtikleri bu konulara göre seçim tercihinde bulunmaktadır. Bunun dışında bir görevlendirme yapılmamaktadır. OJS kullanılmadan önceki dönemlerde de yazının konusunun hakemlerin uzmanlık alanının dışında olması durumunda yine alan dışında hakem görevlendirilmesine gidilmediği, mümkünse o konudaki başka uzmanların araştırılarak hakemlik teklifi götürüldüğü ifade edilmiştir.

Türk Kütüphaneciliği dergisi de yine kendi konusal uzmanlığı dışındaki bir alanda hazırlanmış bir yazı için hakemlere teklif götürülmemesini ilke edinmiştir. Ancak aktif hakem sayısının azlığı ve uzmanlık alanı yazı ile örtüşen hakemlerin çeşitli nedenlerden dolayı bazen hakemliği kabul etmemeleri nedeniyle, yazıya hakem atanamaması riski doğmakta bu durumda az da olsa benzer/yakın alanlardaki uzmanlara hakemlik teklif edilebilmektedir. Türk Kütüphaneciliği dergisi tarafından da bilgi ve belge yönetimi alanı dışından hakem olabilecek uzmanlara zaman zaman hakemlik teklifi götürülerek hakem sayısını yükseltmeye odaklı girişimlerde bulunulduğu ifade edilmiştir.

Geçmiş dönemlerde görev yapan editörler, geçmişte daha az istatistik-yoğun çalışmalar gerçekleştirildiğini, BBY alanında uzman olan hakemlerin genel istatistik yöntemlerinin analizi konusunda da yeterli olduklarını belirtilmişlerdir. Ayrıca geçmişte istatistiki verilerin analizi için çeşitli ücretler talep edildiği ve bunun karşılanmasının o dönem koşullarında güç olduğu ifade edilmiştir. Bunun yerine kişisel girişimler sonucu istatistik konusunda uzman akademisyenlerden danışmanlık yapmaları sağlanmış ve yazılar hakemlere gönderilmeden önce bu danışmanlarca kontrol edilmiştir. Bu nedenle hakemlerden birinin ayrıca istatistik alanında uzman olması uygulamasına gidilmemiştir. Günümüzde ise BBY alanındaki çalışmalarda istatistik araçlarından çok daha fazla yararlanıldığı söylenmektedir. Yine de editörler, hakemlerin birini istatistik konusunda uzman olan birinden seçmemektedirler. Bunun yerine yazılar hakemlere gönderilmeden önce istatistik konusunda uzman editörler veya danışmanlar tarafından analiz edilmekte ve yazı istatistiki kontroller yapıldıktan sonra hakemlere gönderilmektedir. BBY alanının disiplinler arası niteliği nedeniyle istatistik hakemliğine gereksinim duyulduğu, böyle bir uygulamanın araştırmaların genel geçerliliği ve güvenilirliğine yönelik görüş sağlama açısından etkili olacağı belirtilmiştir.

Bir yazının hakemlik süreci kapsamında değerlendirmesinin zamanında tamamlanması veya gecikmesi sonraki seferde o hakemlere yazı gönderilip gönderilmeyeceği kararında son derece etkilidir. Öyle ki geçmişte hakemlik önerisini üç kez kabul etmeyen hakemlerin listeden çıkarıldığı ifade edilmiştir.  Özellikle zaman sınırının olduğu durumlarda, editörler genelde çalışkan hakemleri tercih etmektedirler. Ancak bazı editörlerin acil durumlarda çok çabuk ama bir o kadar da nitelikli değerlendirme yapabilecek kapasitedeki hakem adaylarına özel bir önem atfederek, onları ayrı bir kategoride tuttukları, onlardan sadece acil durumlarda yararlandıkları diğer zamanlarda ise pek yazı göndermedikleri de anlaşılmıştır. Bu hakem adayları bir nevi koruma altına alınmışlardır. Buradan zaman zaman aynı dergide normal ve acil olmak üzere iki farklı hakemlik süreci yürütülebildiği sonucu da çıkartılabilir. Ayrıca bu tespitten yol çıkarak editörlerin, uzmanların hakemlik niteliklerine ilişkin çeşitli yargılara sahip oldukları da söylenebilir.

Kolayca ve basitçe değerlendirme yapan hakemlerle ayrıntılı biçimde değerlendirme yapan hakemlere karşı editörlerin tutumu genelde farklıdır. Editörlere göre nitelikli değerlendirmenin ölçütleri çalışmanın analiz edilmesi, sadece çalışma kapsamında önerilerde bulunulması, varsa reddedilme gerekçelerinin bilimsel ve anlaşılır biçimde ortaya konulmasıdır. Kolayca ve basitçe değerlendirmenin ilk başta editöre zaman kazandırdığı düşünülebilir. Hele ki editörde o yazının kolaylıkla değerlendirilebileceği yargısına sahipse. Ancak eğer hakem farklı çalışmalarda da sürekli aynı kolaycılığa eğilim gösteriyorsa, bu durum editörler için aynı zamanda o hakemin görevlerini belki de gönülsüzce yaptığına dair ipuçları vermektedir. Böyle durumlarda editörlerde o hakemlere karşı olumsuz bir tutum gelişebilmektedir. Çünkü editörler yazının yazardan teslim alınıp hakeme gönderilmesine kadar geçen sürede oldukça yoğun çalıştıklarını, bilimsel iletişim sürecinde aynı emeğin yazarlardan ve hakemlerden de beklendiğini dile getirmişlerdir. Bunun yanı sıra bir sonraki makale oldukça karışık ve analizi güç bir makale ise kolayca ve basitçe değerlendirme yapma alışkanlığında olan o hakeme genelde gönderilmemektedir. Ama yine de eğer kolayca ve basitçe değerlendirme yapan hakem ile ayrıntılı biçimde değerlendirme yapan hakem yazı üzerinde aynı fikre sahip olmasalar bile yazı üçüncü hakeme gönderilmektedir. Buradan anlaşılması gereken hakemlerin kolayca/basitçe veya ayrıntılı biçimde değerlendirme yapmaları editörlerin hakemlere karşı tutumlarını etkilese de genelde makaleleşme süreci başlamış bir yazıya ilişkin prosedürü etkilememektedir.

Araştırma kapsamında hakemlerle geçmişte kurulan olumlu veya olumsuz iletişim deneyiminin yeni bir çalışmada o hakemin yeniden atanıp atanmamasında etkili olup olmadığı analiz edilmek istenmiştir. Görüşme yapılan editörlerden, geçmişte editörlük görevi yapanlar kişisel iletişimde yaşanan aksaklıkların veya olumsuz deneyimlerin kişisel sınırlar içerisinde kaldığını, hakemlik sürecinde ise bilimsellik, etik, doğruluk ve titizlik gibi ilkeler nedeniyle nesnel davrandıklarını açıklamışlardır. Halen görevde olan editörler ise her ne kadar nesnel davranmaya çalışılsa da hakemlerle geçmişte kurulan olumlu veya olumsuz iletişim deneyiminin yeni bir çalışmada o hakemin yeniden atanıp atanmamasında zaman zaman etkili olabildiğini ifade etmişlerdir. Diğer bir açıdan editörün kişisel iletişimi açısından olumlu iletişim kurulanların yeniden hakem olarak seçildiği, özellikle acele cevap alınması gereken çalışmalar için, iyi ve yakın iletişim içinde olunan hakemlere ulaşmanın sonuç almayı hızlandırdığı düşünülmektedir.

Türk Kütüphaneciliği dergisinin web sayfasında, hakem kurulunda 84 araştırmacının yer aldığı görülmektedir (Türk Kütüphaneciliği, 2015). Bilgi Dünyası hakem kurulu listesi erişime açık değildir (Bilgi Dünyası, 2015) ancak sayının 97 olduğu belirtilmiştir.  Her iki derginin geniş bir hakem havuzuna sahip olduğu editörler tarafından ifade edilmiştir. Dergilerin zamanla genişleyen, yani yeni konularda yazılmış yazılarla karşılaşıldıkça ilgili uzmanların da listeye dahil edilmesiyle konulara göre genişleyen bir hakem grubuna sahip oldukları söylenebilir. Her iki dergi editörü de bu hakemlerden azami sayıda yararlanmayı ve farklı hakemlerle çalışmayı arzu etmektedirler. Ancak ilk kez hakemlik teklifi götürülenlerin veya geçmişte hakemlik yapmalarına rağmen yeniden hakemlik teklif edilenlerin hakemliği kabul etmemeleri, hakemlik yapmamalarına rağmen adlarının hakem kurullarında yer almasını istemeleri gibi nedenlerden dolayı dergiler hakem listesindeki tüm hakemlerden yararlanamamaktadır. Bu durumda geniş bir liste içerisinde çok daha dar bir hakem grubunun, çok sık hakemlik yapmalarına neden olmaktadır. Bu hakemlerin genele oranı editörlere göre %20 ile %30 arasındadır. Ancak her iki derginin yıllık sayı miktarı farklıdır. Türk Kütüphaneciliği yılda 4 kez yayınlanırken, Bilgi Dünyası yılda 2 kez yayınlanmaktadır. Bu durum nedeniyle Türk Kütüphaneciliği için farklı hakemlerle çalışabilme sorunu daha belirgindir. Ancak yine de her iki dergi editörleri arzu edilen nitelik düzeyinde değerlendirmeler yapılacaksa dar bir hakem grubu ile çalışmaktan memnun olacaklarını belirtmişlerdir.

Gelen yazı, editörün kendi uzmanlık alanıyla ilişkili olsa bile, objektiflik ve körleme sisteminin sağlıklı biçimde yürütülmesi açısından yine de hakemlere gönderilmektedir. Editör kendi uzmanlığından hakem süreci öncesinde, varsa yazardan çeşitli düzeltmeler isteyerek yararlanabilmektedir. Böylece hakeme editoryal süreç sonucu desteklenmiş yazılar gönderildiğinden, daha iyi bir hakem değerlendirmesi mümkün olabilmektedir.

Hakemlerle Haberleşme/İletişime İlişkin Tutumlar

Bilgi Dünyası dergisinin ilk yıllarından başlayarak uzunca bir zaman hakemlerle bütün iletişimi sadece baş editör kurmuştur. Ancak ilerleyen zamanlarda editör yardımcıları da zaman zaman hakemlerle iletişim kurmakla görevlendirilmişlerdir. Ancak şu anda dergideki dış iletişim süreçlerinin tamamı baş editör tarafından gerçekleştirilmektedir. Diğer yayın kurulu üyeleri yalnızca kendilerine atanan çalışmalarla ilgili hakem önerebilmekte ancak hakemlerle iletişime geçmemektedirler. Türk Kütüphaneciliği dergisinde de geçmişte, hakemlerle sadece baş editör görüşmekteyken şu anda hakem ile yazıya atanan yayın kurulu üyesi görüşmekte, ama baş editör tüm süreçlerden haberdar edilmektedir. Eğer hakemlik sürecinde bir sorun / aksama varsa baş editör devreye girmektedir.

Geçmişte yazının basılı bir kopyası hakeme ulaştırılmakta ve iletişim genelde telefonla sağlanmaktayken, günümüzde OJS sistemi üzerinden iletişim kurulmakta veya e-posta kullanılmaktadır. Ancak zaman zaman telefonla da bilgi alışverişinde bulunulmaktadır. Editörler bir yazının makale olarak yayınlanması konusunda temel sorumluluğun kendilerinde olduğunu ifade etmişleridir. Dolayısıyla sürecin en verimli şekilde tamamlanmasının kendi öncelikleri olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilinç kapsamında çalışmayla ilgili bilgilerin hakemlere sağlanması için çaba harcamaktadırlar. Dolayısıyla editörlerin hakemlere hakemlik sürecinde yardımcı olma konusunda istekli oldukları söylenebilir. Editörler genellikle hakemlerin ihmal etmeye meyilli oldukları kaynakça kontrolünü gerçekleştirmektedirler. Ayrıca çalışmanın değerlendirme sürecinde yaşanabilecek teknik sorunlar; hakem değerlendirme formunun doldurulması; anlaşılmayan ya da kapsam dışında olan sorulara yönelik destek;  hakem formlarının basitleştirilmesi; hakemlerin editoryal değerlendirmelerin dışında içerik ile ilgili görüşlerini almaya yönelik form yapılarının oluşturulması ve değerlendirme süresi ile ilgili diğer konularda gereksinim duyulan yardımlar sağlanmaktadır.

Hakem Raporlarına ve Değerlendirmelerine İlişkin Tutumlar

Bir yazının yayınlanmasına karar verme sürecinde tamamen değerlendirme formlarından yararlanıldığı için bu formlar editörler tarafından çok ciddi biçimde incelenmektedir. Bazı editörler aynı zamanda bu formları bilgilendirici metinler olarak da gördüklerini ifade etmişlerdir. Bilgi Dünyası dergisi hakem değerlendirme formunun değerlendirilmesi için sistem yönlendirmelerini ve mesajlarını kullanmaktadır. Anlaşılmayan ya da bir çalışma için uygun olmayabilecek sorular için hakemlerle sürekli iletişim kurulmaktadır. Hakemin, değerlendirme formundaki her bir veri alanını ayrıntılı bir biçimde doldurmasıyla bazı yerlerini eksik bırakması editörün tutumunu etkilememektedir. Çünkü hakemle olan iletişim bu noktada eksikliğin giderilmesini sağlamaktadır. Ayrıca zaman zaman formdaki işaretlenmesi gereken kutucukların hakemin görüşlerini tam yansıtmaya uygun olmadığı, böyle durumlarda hakemin doğrudan serbest biçimde fikrini dile getirdiği belirtilmiştir.  Böyle hallerde hakemin yorumları dikkate alınmaktadır. Hakem raporlarının hatalı doldurulduğu görüldüğünde rapor hakeme iade edilerek hatırlatmada bulunulmaktadır. Raporların eksik doldurulma olasılığı sistem mesajları sayesinde oldukça aza inmiş durumdadır. Akademik unvanlı hakemlerden genellikle eksiksiz rapor geldiği, konusunda uzman ancak daha önce akademik çalışmaları az ve hakemlik yapmamış olanların ise desteklenmeleri gerekebileceği ifade edilmiştir. Hakem raporları genelde açık ve anlaşılır bulunmaktadır.

Eğer hakem çeşitli sebeplerden dolayı yanlış kapsamda değerlendirme yapmamışsa, hakem değerlendirmeleri değerlendirme sürecinde dayanak noktası olduğu için bütünüyle dikkate alınmaktadır. Hakemlerin, makalenin yazarlarına önerdiği bilimsel eleştirilere ilişkin editörlerin tutumu, genelde gerekli görülen ifadelerin yumuşatılarak ama içeriği tam olarak aktarmak kaydıyla yazara bildirilmesidir.

Hakemlerin yazarlara önerdiği bilimsel eleştiriler editörlerin tutumunu kesinlikle etkilemekte ve hatta makalenin yayınlanıp yayınlanmaması buna bağlı olmaktadır. Benzer biçimde hakemlerin önerdiği bilimsel eleştiriler etik ihlal ve intihal gibi konulardaysa, bu da editörlerin yazara ilişkin tutumunu ve daha sonra o yazardan gelecek diğer yazıların kabulünü etkilemektedir. Hatta bir editör yaşanabilecek sıkıntılar nedeniyle bu nitelikte bir yazının gelmemesini tercih edeceğini söylemiştir. Ancak çeşitli ihlallerin bilinçli olarak yapılmadığı, bilgisizlik ve deneyimsizlikten kaynaklandığı açıkça belliyse hakemlerin, makalenin yazarlarına yaptığı bu eleştiriler editörlerin bu yazara ilişkin tutumunu fazla etkilememektedir.

Editörler ile hakemlerin görüşleri arasında uzlaşı olmadığı durumlarda kişisel değerlendirmeye göre karar verilmemekte, mutlaka üçüncü bir hakemden görüş alınmaktadır. Yazarın hakemin taleplerini yerine getirmediği durumlarda yazardan makul bir açıklama alınamamışsa yazı reddedilmektedir. Eğer yazardan makul bir açıklama alınmışsa bu değerlendirme yeniden hakeme iletilmekte ve yine hakemden gelecek rapora göre karar verilmektedir. Hakemlerin reddettiği bir makale yayınlanmamaktadır. Yayın süreçlerine ilişkin editör kararı gereken durumlarda ise genelde karar yayın kurulları tarafından ortaklaşa alınmaktadır.

Hakem Raporlarının Arşivlenmesi

Hakem raporları dergiler geçmişte basılı kopya olarak yayımlandıklarından dolayı klasörler halinde arşivlenmiştir.

Şu anda Bilgi Dünyası, Dergi Yönetim Sistemine geçtiği tarihten itibaren sistem üzerinden arşivlenmektedir. Dolayısıyla yalnızca hakem raporları değil aynı zamanda hakemlerle olan bütün işlemler dergi yönetim sistemindeki olay günlüğü ve e-posta günlüğünde tutulmaktadır. Bu bağlamda hakemin editörle olan bütün iletişimi (e-postalar ve ekleri dahil) erişilebilir bir durumdadır. Türk Kütüphaneciliği dergisinde ise 2008 yılı sonrasındaki hakem süreçlerine ait her türlü iletişim ve rapor elektronik olarak arşivlenmekte ve aynı zamanda kullanılan e-posta hesabında yedeklenmektedir. Ancak bu hakem raporları üzerinde bugüne değin herhangi bir bilimsel çalışma (içerik analizi, vb. gibi) yapılmamıştır.

 Hakemliğin Özendirilmesine ve Geliştirilmesine İlişkin Tutumlar

Editörler hakem gruplarının genişletilmesine ihtiyaç duyduklarını ifade etmişleridir. Hakemlik süreçlerinin çok daha verimli yönetimi için hakemliğin özendirilmesi konusunda girişimlere gereksinim duymaktadırlar. Ancak kimi zaman akademik yaşamda belirli bir aşama kaydetmiş akademisyenlerin artık hakemlik yapmaktan kaçındıkları, uygulamacıların ise bilimsel araştırma süreçlerine ilişkin bilgi ve deneyim eksikliği bulunduğu belirtilmiştir. Zaman zaman hakemler çeşitli konferanslara davet edilmişlerse de teşekkür etme dışında hakemliği özendirici önemli bir girişimde bulunulmamıştır.

Profesyonellik bağlamında hakemlere ücret verilebileceği, çünkü hakemlerin uzmanlık bilgilerini paylaşarak makale sürecine katkı sağladıkları, ancak ücret olmazsa bile örneğin normalde ücretli olan yayınlara ücretsiz erişim sağlanması biçiminde de katkılar sağlanabileceği düşünülmektedir. Bazı editörler hakemlik görevinin artık baştan savma yapılmaya başlandığının fark edildiği an tatminkâr bir ücrete dönüşün zorunluluk olacağını ifade etmişlerdir. Bazı editörler ise bu dergileri yayınlayan kurumların STK oldukları ve bu nedenle sembolik ücretlerin daha uygun olacağını bildirmişlerdir. Bu konuda ortak bir bakış açısı olmadığı anlaşılmaktadır.

Hakemliğin özendirilmesi bağlamında yayınlanan makalede yazarla beraber hakem isimlerinin de yer alması ele alınmıştır. Bundan ziyade editörler her yılın sonunda o yıl hakemlik yapanların isimlerinin dergide yer alması fikrini daha makul karşılamışlardır. Ayrıca hakem listelerinde çok uzun zamandır sembolik olarak yer alan ancak yıllardır hakemlik yapmamış isimlerin hakemlik listelerinden çıkarılması gerektiği ifade edilmiştir. Ancak listeden çıkarılanların belki derginin bir başka bölümünde “emeği geçenler” gibi adlarla listelenmesinin uygun olacağı ifade edilmiştir. Hakemlik görevini editörlerin beklentilerine uygun olarak yerine getirmeyen hakemlerin sadece hakem listesinden çıkartılabileceği bunun dışında başka bir girişimin mümkün olmadığı belirtilmiştir. Ayrıca editörlere göre hakem listesinde yer almanın hakemliği özendirici olduğu pek düşünülmemektedir.

Hakemlerin Niteliği ve Eğitim

Hakemlerden hakemliğe ilişkin geribildirimler veya öneriler alınmamaktadır.  Hakemler değerlendirme süreçlerini sonlandırdıktan sonra başka bir öneri getirme konusunda istekli değildirler. Editörler hakemlerin mesleki uzmanlık bilgilerini yeterli görmekte, ancak araştırma yöntemlerine ilişkin bilgilerinin yeterli olmadığını düşünmektedirler. Bölümler ve akademisyenler arasında araştırma yöntemlerinin bilinirliği ve uygulanabilirliğinde farklılıklar olduğu ifade edilmiştir.  Görüşme yapılan editörler hakemlerin kendilerine zaman zaman özellikle istatistik ile ilgili kısımları incelemediklerini ifade ettiklerini söylemişlerdir. Dergiler bugüne değin doğrudan hakemlere yönelik herhangi bir eğitim  (araştırma yöntemleri, en sık yapılan hatalar, derginin değerlendirme ölçütlerinde yenilikler gibi) düzenlememişlerdir. “Yazarlara Notlar”da dergi bazında gerekli bilgiler verilmektedir. Bu konuda yayınların mevcut olduğu, ULAKBİM’de yapılan çalıştaylardan yararlanılabileceği belirtilmiştir. Ancak editörler bu tür eğitimlere gereksinim olduğunu kabul etmektedirler. Bu tür eğitimsel girişimlerin makalelerin niteliğini, dolayısıyla da derginin niteliğini yükselteceğine inanmaktadırlar. Ancak eğitim verilse bile bu eğitimlere katılımcı bulunamayacağına ilişkin bir kanı oluşmuştur. Ayrıca editörler hakemlerin hakemlik uğraşısına ilişkin adanmışlık seviyelerini genelde yeterli görmemektedirler.

Sonuç ve Öneriler

Hakem seçim sürecinin işleyişi her iki dergide farklıdır. Her iki dergi de OJS süreli yayın yönetim sistemini yerelleştirmiştir. Ancak Bilgi Dünyası dergisi tüm süreçleri sistem üzerinden işletirken, Türk Kütüphaneciliği dergisi sadece makalelerin web sunumu için bu sistemi kullanmaktadır.  Her iki dergi de körleme hakemlik sistemini kullanmaktadır. Bilgi Dünyası üç hakeme gönderirken, Türk Kütüphaneciliği ise ikili körleme sistemini uygulamaktadır. Bilgi Dünyası dergisinin hakemleri OJS’de kendi uzmanlık alanlarına ilişkin konuları önceden belirlemişlerdir. Bu nedenle Bilgi Dünyası hakem seçiminde, önceden belirlenmiş bu konulara göre tercihte bulunmaktadır. Türk Kütüphaneciliği dergisi ise konulara ilişkin yayın kurulu tarafından bir değerlendirme yapıldıktan sonra hakem tercihinde bulunmaktadır. Bilgi Dünyası dergisinin hakemlerine kendi belirledikleri konular dışında bir görevlendirme yapılmamaktadır. Türk Kütüphaneciliği dergisi ise benzer/yakın alanlardaki uzmanlara hakemlik teklif edilebilmekte veya BBY alanı dışından hakem olabilecek uzmanlara zaman zaman hakemlik teklifi götürmektedir.

Gelen yazı, editörün kendi uzmanlık alanıyla ilişkili olsa bile, objektiflik ve körleme sisteminin sağlıklı biçimde yürütülmesi açısından yazı yine de hakemlere gönderilmektedir. Bilgi Dünyası dergisinin dış iletişim süreçlerinin tamamı baş editör tarafından gerçekleştirilmektedir. Türk Kütüphaneciliği dergisinde ise hakemlerle, ilgili yazıya atanan yayın kurulu üyesi görüşmektedir. Bilgi Dünyası dergisi hakemlerle OJS sistemi üzerinden mesajlaşmakta veya e-posta kullanmaktadır. Türk Kütüphaneciliği dergisinde ise hakemlerle iletişimde e-posta veya telefon kullanılmaktadır.

Bilgi Dünyası hakem raporlarının geçmiş kopyaları basılı olarak, şimdikiler ise OJS üzerinde arşivlenmektedir. Türk Kütüphaneciliği dergisinin 2008 yılı sonrası hakem raporları hem elektronik olarak hem de e-posta hesabında yedeklenmektedir. Türk Kütüphaneciliği dergisinin hakem listesine web sayfasında yer verilmişken, Bilgi Dünyasında bu tür bir liste bulunmamaktadır.

Hakem değerlendirme formları editörler tarafından çok ciddi biçimde incelenmekte, olası eksikliklerin giderilmesi sağlanmaktadır. Akademik unvanlı hakemlerin raporları genellikle eksiksizken, akademik çalışmaları az olan veya ilk kez hakemlik yapanlar genelde editörler tarafından desteklenmektedir. Hakem raporları genelde açık ve anlaşılır bulunmaktadır. Hakemlerin, makalenin yazarlarına önerdiği bilimsel eleştiriler eğer gerekiyorsa, bazı ifadelerin yumuşatılarak ama içeriği tam olarak aktararak yazara bildirilmektedir. Hakemlerin, makalenin yazarlarına önerdiği bilimsel eleştiriler, editörlerin makaleye ilişkin tutumunu kesinlikle etkilemekte ve hatta yayınlanıp yayınlanmaması buna bağlı olmaktadır. Bilimsel eleştiriler, eğer etik ihlal ve intihal gibi konularsa, daha sonra o yazardan gelecek diğer yazıların kabulünü de etkilemektedir. Hakemlerin reddettiği bir makale yayınlanmamaktadır.

Bilgi ve belge yönetimi alanında aktif olarak hakemlik yapanların sayısı azdır. Bir yazıya atanacak hakemin sahip olduğu akademik unvan, uzmanlık bilgisi ve alandaki deneyimi hakemin seçiminde genelde dikkate alınmamaktadır. Değerlendirilmek üzere dergiye gönderilen yazının konusal içeriği hakem tercihinde daha çok etkilidir. Hakemlerin çalışkan ve üretken olması ile işi geciktirmeleri veya zor iş yapmaları editörlerin sonraki seferde o hakemlere yazı gönderilip gönderilmeyeceği kararında son derece etkilidir. Bazı editörler acil durumlarda çok çabuk ama bir o kadar da nitelikli değerlendirme yapabilecek kapasitedeki hakem adaylarına özel bir önem atfederek onları ayrı bir kategoride tutmakta, bu hakem adaylarını bir nevi koruma altına almaktadırlar.

BBY alanının disiplinler arası niteliği nedeniyle istatistik konusunda uzman hakemlere de gereksinim duyulmaktadır.

Editörler hakemlerin niteliklerine ilişkin çeşitli yargılara sahiptirler. Kolayca ve basitçe değerlendirme yapan hakemlerle ayrıntılı biçimde değerlendirme yapan hakemlere karşı editörlerin tutumu genelde farklıdır. Ancak bu durum genelde makaleleşme süreci başlamış bir yazıya ilişkin prosedürü etkilememektedir.

Her ne kadar nesnel davranmaya çalışılsa da hakemlerle geçmişte kurulan olumlu veya olumsuz iletişim deneyimi yeni bir çalışmada o hakemin yeniden atanıp atanmamasında etkili olabilmektedir. Her iki dergi de geniş bir hakem havuzuna sahiptir. Ancak hakem listesindeki tüm hakemlerden yararlanamamakta, dar bir hakem grubu çalışmak zorunda kalınmaktadır. Dergilerin yılda yayınlanma sayısı farklı olduğu için Türk Kütüphaneciliği dergisinin farklı hakemlerle çalışamama sorunu daha belirgindir. Her iki dergi de eğer nitelikli değerlendirme yapılacaksa, dar bir hakem grubu ile çalışmayı tercih etmektedirler.

Hakemliğin özendirilmesine gereksinim duyulsa da bu yönde bir girişimde bulunulmamıştır. Hakemlere ücret verilmesi konusunda her iki dergi editörleri arasında ortak bir kanı yoktur. Editörlere göre hakem listesinde yer almanın hakemliği özendirici olduğu pek düşünülmemektedir.

Hakemlerin mesleki uzmanlık bilgileri yeterli görülmekte, ancak araştırma yöntemlerine ilişkin bilgilerinin geliştirilmesi gerektiği düşünülmektedir. Hakemlik teklifini kabul eden hakemlerin hakemlik uğraşısına ilişkin adanmışlıkları genelde yüksek değildir. Hakemlerden, hakemlik süreçlerine ilişkin geri bildirimler veya öneriler gelmemektedir. Hakemlere yönelik çeşitli eğitimlere gereksinim bulunmaktadır. Hakem raporları üzerinde bugüne değin herhangi bir bilimsel çalışma yapılmamıştır.

Araştırma sonuçlarından yola çıkarak yapılan öneriler şu şekildedir;

  • Türk Kütüphaneciliği dergisi OJS süreli yayın yönetim sisteminin tüm modüllerini aktif hale getirmelidir.
  • Değerlendirilmek üzere dergiye gönderilen yazının konusal içeriği, hakem tercihinde daha çok etkili olduğundan, hakemlerin uzmanlık alanlarının tespit edileceği bir rehber çalışma yapılmalıdır.
  • BBY alanında aktif olarak hakemlik yapanların sayısını çoğaltacak girişimlere ihtiyaç vardır. Hakemliğin özendirilmesi konusunda mutlaka paydaş görüşlerinin alınacağı bir toplantı gerçekleştirilmelidir. Alınan kararlar doğrultusunda önlemler planı her iki dergi tarafından hayata geçirilmelidir. BBY alanı dışından da hakem olabilecek uzmanlara hakemlik teklifi götürülmelidir.
  • İstatistik-yoğun çalışmalar için istatistik hakemliği konusunun tartışmaya açılması uygun olacaktır.
  • Hakemlerin çalışkan ve üretken olması ile işi geciktirmeleri veya zor iş yapmaları editörlerin sonraki seferde o hakemlere yazı gönderilip gönderilmeyeceği kararında son derece etkili olduğundan her iki dergi tarafından hakemlik süreçlerine ilişkin zaman yönetimi planı oluşturulmalı ve hakemlerin bu plana ne kadar uydukları izlenmelidir.
  • Hakemlerle geçmişte kurulan olumlu veya olumsuz iletişim deneyim yeni bir çalışmada o hakemin yeniden atanıp atanmamasında etkili olabilmektedir. Bu nedenle görevlerini zaten gönüllü olarak yapan editörler ile yine gönüllü olarak yapan hakemler arası iletişim kazalarının en aza indirilmesi için çaba gösterilmesi gerekmektedir. Bu yönde hakemlerin hedef kitle olarak belirlendiği çeşitli halkla ilişkiler çalışmaları denenebilir.
  • Her iki dergi de eğer nitelikli değerlendirme yapılacaksa, dar bir hakem grubu ile çalışmayı tercih etmektedirler. Bu nedenle hakem değerlendirme ölçütlerinin paydaş görüşleri de alınarak sürekli gözden geçirilmesi uygun olacaktır.
  • Hakemlerin makalenin yazarlarına önerdiği bilimsel eleştirilerde ileri sürülen fikirlere ve kullanılan dile dikkat edilmesi iletişim kazalarının azaltılması ve editörde yazara ilişkin olumsuz tutum oluşmaması açılarından önemlidir.
  • Hakem raporlarının tümünün arşivlendiğinden ve arşivlerin tamamının yedeklendiğinden emin olunmalıdır. Farklı formatlardaki hakem raporları standart bir biçime dönüştürülerek (dijitalleştirme önerilebilir) arşivlenmelidir. Hakem raporları belirli bir politika dahilinde araştırmacıların erişimine açılmalı, bunların içeriğine ilişkin çeşitli bilimsel araştırmaların yapılması teşvik edilmelidir.
  • Hakem listeleri erişilebilir olmalı ve sürekli güncellenmelidir.
  • Hakemlerden hakemlik süreçlerine ilişkin geribildirimler veya öneriler talep edilmelidir.
  • Hakemlere yönelik yönlendirici nitelikte çeşitli eğitim içeriği hazırlanmalıdır. Örneğin en sık karşılaşılan sorunların anlatıldığı örnek çalışmalar (metin veya video) hakemlerle paylaşılabilir.

Kaynakça

Açan, L. N., Özden-Pişkin, A. K. ve Laleli, Y. (2012).  Bilimsel yayın kalitesi: editör, yazar, hakem ve okurların katkıları. Türk Biyokimya Dergisi, 37 (1), 1-4. Erişim adresi: http://www.turkjbiochem.com/2012/001-004.pdf

Al, U. ve Soydal, İ. (2010). Bilgibilim alanında kendine atıf üzerine bir çalışma. Türk Kütüphaneciliği, 11 (2), 349-364.

Aslan, S. (2002). Türk Kütüphaneciliği dergisi, 1992-1993. Türk Kütüphaneciliği, 16 (3), 278-281.

Bilgi Dünyası. (2015). Kişiler ve kurullar. Erişim adresi: http://bd.org.tr/index.php/bd/about/editorialTeam

Bjork, B. C. ve Hedlund, T. (2015). Emerging new methods of peer review in scholarly journals. Learned Publishing, 28 (2), 85-91.

Bornmann, L. ve  Haunschild, R. (2015). The interest of the scientific community in expert opinions from journal peer review procedures. Scientometrics,102 (3), 2187-2188.

De Robbio, A. (2001). Workshop on the open archives initiative (OAI) and peer review journals in Europe. AIB Notizie, 13 (5). 14-15. Erişim adresi: http://www.aib.it/aib/editoria/n13/01-05derobbio.htm

Gözen, R. (2010). Dergilerin kalite güvencesi olarak hakemlik ve bazı sorunlar. ULAKBİM – TÜBİTAK Ulusal Akademik Yayıncılık Kurultayı, 26 Kasım 2010, Ankara. Erişim adresi: http://uvt.ulakbim.gov.tr/toplanti/uay10/gozen.pdf

Keseroğlu, H. S., Demir, G., Bitri, E., Güneş, A. (2014). 1.Uluslararası Kütüphane ve Bilgibilim Felsefesi Sempozyumu 3-5 Eylül 2014, Kastamonu, Türkiye: Değerlendirme ve Öneriler. Türk Kütüphaneciliği, 28 (4), 675-697.

Kloda, L. A. (2009). Being a critical professional: the importance of post publication peer review in evidence based library and iformation practice. Evidence Based Library and Information Practice. 4 (3), 72-74.

Lee, C. J., Sugimoto, C. R., Zhang, G., Cronin, B. (2013). Bias in peer review. Journal of the American Society for Information Science and Technology, 64 (1), 2-17.

Nobarany, S. ve Booth, K. S. (2015). Use of politeness strategies in signed open peer review. Journal of the Association for Information Science and Technology, 66 (5). 1048-1064. Erişim adresi: http://citeseerx.ist.psu.edu/viewdoc/download?doi=10.1.1.488.3539&rep=rep1&type=pdf

Taşkın, Z. ve Çakmak, T. (2010). Başlangıcından bugüne Bilgi Dünyası Dergisi’nin bibliyometrik profili. Bilgi Dünyası, 11 (2). 332-348.

Tonta, Y. (2002). Türk Kütüphaneciliği dergisi, 1987-2001. Türk Kütüphaneciliği, 16 (3), 282-320.

Türk Kütüphaneciliği. (2015). Kişiler ve kurullar. Erişim adresi: http://www.tk.org.tr/index.php/TK/about/editorialTeam

Yıldırım, C. (2012). Danışmanlık sisteminin bir editör açısından sorunları ve çözüm önerileri. Sağlık Bilimlerinde Süreli Yayıncılık 2012 – 10. Ulusal Sempozyum Bildirileri içinde. Erişim adresi: http://uvt.ulakbim.gov.tr/tip/sempozyum10/yildirim.pdf

 

[1] 28.04.2015 tarihinde Arş. Gör. Tolga Çakmak, 07.05.2015 tarihinde Prof. Dr. Oya Gürdal Tamdoğan, 09.05.2015 tarihinde Dr. M. Tayfun Gülle, 11.05.2015 tarihinde Aytaç Yıldızeli ve 12.05.2015 tarihinde Yard. Doç. Dr. H. Kübra Bahşişoğlu ile görüşülmüştür.

Sevinç, üzüntü, kızgınlık, korku, şaşkınlık gibi duygularımızı belirtmek için, genelde bir anlam ifade etmeyen bazı seslenme biçimleri kullanırız. Bunlar çoğu kez doğa seslerini yansıtır. Eğer bu sesleri yazı dilinde  kullanacaksak cümlenin arkasına genellikle ünlem işareti (!) koyarız.

Ünlem sesleri toplumdan topluma değişen bir kavramdır. Ancak yine de özellikle görsel ve işitsel bir mecra olan televizyonun etkisiyle farklı toplumlarda sıkça kullanılan ünlemler, diğer başka toplumlarda da yaygınlaşabilmektedir. Son günlerde benzer bir gözlemim oldu. Bazı ilkokul çocuklarının eğlenceli olaylara “za” veya “zaaa” sesiyle tepki verdiklerini görünce bunun ne tür bir ünlem olabileceğini düşünüp, konu hakkında kısa araştırma yaptım.

İnternetin en popüler ortamı olan sosyal medyada, ses ve görüntü kullanılsa da genelde işaretlerle (harfler + duyguların simgesi emojiler) anlaşıyoruz. “Za” veya “zaaa” sesi (ünlemi) meğer bazıları tarafından yeni ergen gülüşü diye de tabir edilen, aslı internet ortamındaki yazışmalarda kullanılan xd harfleri ile simgeleşen gülme images  işaretinin, sese bürünmüş haliymiş. Önce lise seviyesinde başlayıp sonra ilkokullu çocuklara kadar yayılan bir espri sonrası gülücük çeşidi yani

Asıl şaşırtıcı nokta şu: Sanal ortamdaki informal yazışmalarda kullanılan, “kelimenin harfleri gösterilmeden doğrudan doğruya duyguyu ifade eden işaret olarak” tanımlayabileceğimiz emojiler nasıl oldu da sanal ortamdan çıkıp gündelik hayatta sese dönüşmeye başladılar?

Birisi şaka yaparsa ve komikse güleriz. Yani otonom sinir sitemimizin işleyişi sonucu sempatik ve parasempatik sinirler karşılıklı etkileşirler ve ortaya gülme dediğimiz enerji çıkar. Peki biyolojik, fizyolojik ve psikolojik bir eylem olan gülmenin kendisini gerçekleştirmek yerine, neden internet ortamında gülmenin simgesi olan bir emojiye gerçek yaşamda ses uyduruyoruz? Yani komik buluyor ama gülmüyor, güldüğümüzün ise sesli mesajını veriyoruz.

Beyin emojilere karşı daha çok güdümlüymüş. O halde tarihin en hızlı büyüyen dili olduğu söylenen emojiler yeni nesilin sosyal ve iletişim becerilerini neye, nasıl dönüştürecek merak ediyorum.

İletişimciler eminim bu konuda kafa yormaya başlamışlardır.

Yakın zamanda Türk kütüphaneciliği alanında duyduğumuz en güzel haberlerden birini aldık. 1952 yılından beri yayın hayatını sürdüren Türkiye’nin kütüphanecilik alanındaki ilk dergisi ve aynı zamanda Türkiye’nin en uzun soluklu mesleki dergilerinden biri olan “Türk Kütüphaneciliği” 2015 yılından itibaren Web of Science’da indekslenmeye başladı. Web of Science (WOS), sosyal ve teknik bilimler, tıp ve sağlık bilimleri ve sanat konularında makaleleri ve makalelerin kaynakçalarını listeleyen bibliyografik bir veri tabanıdır. Diğer bir deyişle 63 yıldır yayınlanan mesleki dergimiz artık akademik yayıncılığın şampiyonlar liginde yer almaktadır.

Türk Kütüphaneciliği Dergisinin editörü M. Tayfun Gülle bu sevinçli haberi şöyle paylaştı:

İlk mesleki ve bilimsel yayınımız Türk Kütüphaneciliği dergisinin otorite dizin Web-of-Science’da taranır hale gelmesi nedeniyle yaklaşık 1 haftadır meslektaşlarımız tarafından iletilen kutlama mesajlarına editör arkadaşlarımla yetişmek kolay olmadı. Mesleğimiz adına son yılların en önemli uluslararası başarısı olan bu gelişmenin meslektaşlarımız içinde moral kaynağı olduğunu gözlüyoruz. Meslektaşlarımızın yaşadığı heyecanı ise Editörler Kurulumuz için en önemli motivasyon ve güç kaynağı olarak yorumluyoruz.

ve işte bu nedenle diyoruz ki; bu başarının arkasında dergimiz için yıllarca çalışan editör, Yayın Kurulu üyeleri, yazar ve hakemlerimizin emeği var, görünür görünmez sıkıntılara göğüs gererek çalışan meslektaşlarımızın katkısı var, Lüleburgaz’dan Bitlis’e kadar Okur’u baş tacı ederek çalışmayı şiar edinmiş cefakar kütüphanecilerimizin alın teri var, 1938 Büyük Erzincan Depreminde kitapları kurtarmak uğruna canından olan Meçhul Kütüphaneci’nin hakkı var.

Yani 63 yıllık mesleki ve bilimsel iletişimin ortaya çıkardığı sinerji var”.

Asıl mücadele şimdi başlayacak. WOS’a dahil olan diğer tüm dergilerde oluşan hareketliliği Türk Kütüphaneciliği Dergisi de yaşayacak.

Akademik yükselmeler için önemli bir kaynak haline gelecek olan dergiye, sadece Bilgi ve Belge Yönetimi alanından değil, alan dışından da çok sayıda makale gönderilecektir. Hatta yurt dışındaki araştırmacıların Türk Kütüphaneciliği Dergisi’ni keşfetmesi uzun sürmeyecektir. Bu nedenle yayınlanmak üzere dergiye gönderilen aday makale sayısında patlama yaşanacaktır.

Halen yılda 4 sayı halinde yayınlanan Türk Kütüphaneciliği, bu yeni koşullar karşısında, ileriki dönemlerde yılda 6 veya daha çok sayıda yayınlanmak zorunda kalabilir. Makale adayı yazıları, ön değerlendirmeden geçirecek olan dergi editörlerine çok daha fazla iş düşeceği kolaylıkla tahmin edilebilir. Bu nedenle belki hem editör sayısının yükseltilmesi gerekecek hem de içerik analizlerinin niteliği değişecektir.

Derginin yayın hayatının sürdürülebilmesi belirli bir ekonomik güce bağlıdır. Baskı maliyetleri Türk Kütüphaneciliği için hala önemli bir gider oluşturmaktadır. Bu nedenle yazar-editör-hakem unsurlarındaki gönüllülük esası, yerini ücret tartışmalarına bırakabilir. Hatta halen açık erişimde olan derginin ücretli veritabanlarına dahil edilmesi gündeme gelebilir.

Ayrıca WOS’a dahil olan dergileri çeşitli güvenlik risklerinin de beklediğini söyleyebiliriz. Yurt dışında, özellikle Asya ülkelerinde birebir kopya dergilerin çıkartıldığını ve belirli ücret karşılığında her tür konuda yazıyı makale adı altında yayınladıklarını ve o dergilerdeki makalelerin de kolaylıkla indekslendiğini görebiliyoruz. Bu tür hak gasplarının oluşmasının nasıl engelleneceği, ayrıca derginin elektronik versiyonunun içerik ve bilgi güvenliğin nasıl sağlanacağı konusu üzerinde de kafa yormak gerekecektir.

WOS’a dahil olduktan sonra meydana gelecek dönüşümden başarıyla sıyrılabilmek için ivedilikle hem yeni yayın politikalarının oluşturulması hem de Türk Kütüphaneciler Derneği ile Türk Kütüphaneciliği Dergisi arasındaki yönetsel ilişkinin yeniden düzenlenmesi gerekebilir.

Tüm bu nedenlerden dolayı dernek yöneticileri ile dergi editörlerinin bu dönüşüme hazır olabilmeleri son derece önemli bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır.

Dolayısıyla önlemlerin tartışılacağı çeşitli platformların ve akademik etkinliklerin bir an önce planlanarak hayata geçirilmesi gerekmektedir ki zaten bu yönde adımlar da atılmıştır. Türk Kütüphaneciliği Dergisi editörler kurulunun biri İstanbul’da, diğeri Ankara’da olmak üzere iki çalıştay organize etmeyi planladığı bilgisi alınmıştır.

Dergimizin uluslar arası arenaya çıkışı hayırlı olsun diyorum, 63 yıldır emek veren herkese tek tek teşekkür ediyorum.

Türk Kütüphaneciliği Dergisi

 

Türkiye yayıncılık alanında, 90’lı yılların sonundan itibaren reklam ve promosyon çalışmaları şiddetli bir biçimde yükseliş gösterdi. Gelir elde etme noktasında  mecburen rekabete dayalı olan sektörün doğal bir sonucu ve aşamasıydı belki de bu. Kimi yayınevi, politikalarını bu doğrultuda değiştirirdiler. Örneğin nitelikli içerikte yayın yapma anlayışını bir kenara bırakıp “popüler” olana yöneldiler. Ancak bir şey daha etkilendi bu durumdan. Okuyucu tercihleri. Okuyucular kitap seçme tercihlerinde, kendi kitap zevklerini bir kenara bırakıp, özellikle gazetelerin kitap eklerindeki reklamlar ve tanıtımlara yöneldiler. Böylece gazete eklerinin, yayın tekelleşmesi üzerindeki muazzam gücü ortaya çıktı.

Gazetelerin kitap eki editörlerinin çalışma ofislerinin, kendilerine incelenmek üzere gönderilen kitaplarla hıncahınç dolu olduğu; bir çok editörün bu kitapları uzak okul kütüphanelerine göndererek değerlendirdikleri çokça işitilir. ISBN istatistiklerine göre Türkiye’de sadece edebiyat konulu yılda ortalama 3500 civarı kitap yayınlanıyor.  Tüm yayınlanan kitapların tanıtımının yapılması mümkün gözükmediğine göre editörler tanıtım yapılacak kitabı bazı kriterlere göre seçmek zorundalar. Bu nedenle ne kadar çok kitap eki yayınlanırsa o kadar çok ve farklı kritere göre kitap tanıtımı yapılabilir.

Adsız

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından yapılan Türkiye Okuma Kültürü Haritası araştırmasına göre Türkiye’de kitap seçimi en çok arkadaş tavsiyesi üzerine yapılıyor. Bunu daha düşük oranlarda, kitabın adı ve gazete/dergi eklerindeki tanıtımlar izliyor. Diğer bir deyişle bir kitabın gazete eklerinde tanıtılması şimdilik o kitabın çok satanlar listesine girmesini garantilemese de hala yazarlar için prestij olarak görüldüğü ileri sürülebilir.

Kitap eki veren gazeteleri hatırlayacak olursak;

Agos– Her ay, 2. Cuma günü

Akşam– Her ay, 2. Cuma günü

Aydınlık– Her Cuma günü

Birgün– İki haftada bir, Cuma günü

Cumhuriyet– Her Perşembe günü

Dünya– Her ayın ilk Cuma günü

Evrensel– Her ayın son cuma günü

Milliyet– Her ayın 2. haftası, Çarşamba günü

Radikal– Her Cuma günü

Sabah– Her ayın 3. haftası, Cuma günü

Star– Her ayın ilk Perşembe günü

Sol– Her Çarşamba günü

Taraf– Her ayın ilk haftası, Cuma günü

Vatan– Her ayın 15.’i

Yeni Çağ– Her ayın 3. haftası, Cumartesi günü

Yeni Şafak– Her ayın 2. haftası, Çarşamba günü

Zaman– Her ayın ilk Pazartesi günü

TÜYAP’ın düzenlediği 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı,  8-16 Kasım 2014 tarihleri arasında Beylikdüzü TÜYAP Fuar Merkezinde gerçekleştirildi. Fuarı, kapanışından bir gün önceki Cumartesi günü ziyaret etmek üzere Ankara’dan İstanbul’a gittik.

Bu yıl Macaristan konuk ülke olarak seçildiği fuara, Türkiye ve yurt dışından 850 yayınevi ve sivil toplum kuruluşu katılmış. Fuar kapsamında söyleşi, panel, çocuk etkinlikleri ve dinletiler gibi çok sayıda etkinlik gerçekleştirilmiş.

Danışma, otopark, kafe vb hizmetler var.  Öğrenci ve akademisyenlere ücretsiz olan giriş, diğerleri için 5 TL. Fuar alanına geldiğimizde saatler 11’i gösteriyordu. Buna rağmen oldukça kalabalık bir ziyaretçi kitlesi ile karşılaştık. Öyle ki salonların bazı koridorlarında yürümek olanaksız hale gelmişti. Kalabalığın bir nedeni olarak ziyaretçilerin İstanbul’un farklı semtlerinden otobüslerle fuar alanına taşınması söylendi. Çocukların sayıca fazlalığı oldukça ilgi çekiciydi. Gerçi fuara ilişkin ziyaretçi istatistiklerinin yüksek tutulmasına çalışıldığı söylense de çocukların (kitap satın almasalar da) kitaplarla tanışması ve en önemlisi de kitap fuarı organizasyonlarına katılım alışkanlığı kazanmaları açısından öğrencilerin topluca fuara getirilmelerinin yararlı olduğunu düşünüyorum. Bu tespitten yola çıkarak aklıma Ankara kitap fuarları geliyor. Sanırım Ankara’daki kitap fuarlarına katılımın istenilen nitelikte olamamasının nedenlerinden biri de (ki bir çok neden sayıldı bugüne kadar; fuar alanı eksikliği veya uzaklığı, ünlü yayınevlerinin katılım göstermemesi vs.) henüz kitap fuarına katılım alışkanlığının Ankara’da yerleşmemiş olması. Yoksa Ankara’daki kitabevlerindeki yoğunluğa bakarak Ankara insanının kitapla ilişkisinin İstanbul’dan çok da farklı olmadığını düşünüyorum.

Adsız Adsız2  Adsız8 Adsız9

İstanbul Kitap Fuarı’nda dikkatimi çeken bir başka nokta çocuklara yönelik kitapların hem sayıca hem de form ve format olarak çeşitlenmesi, artış göstermesiydi. Bununla beraber çocuk yayıncılığı diye tabir edilebilecek alandaki yayınevlerinin sayısında da muazzam bir artış olmuş. Ülkenin isim yapmış belli başlı yayınevlerinden bazıları çocuk edebiyatına da ilgi gösterir olmuşlar. Bunun yanı sıra henüz genç sayılabilecek bazı yayınevleri de sadece çocuklara yönelik eser üretmeye başlamışlar. Son dönemde hızla yükselen bu ilginin nedenleri konusunda şüphesiz akademik çalışmalar yapılmaktadır. Çocuk yayıncılığı nihayetinde geleceğe yapılan bir sosyo-kültürel yatırım. Nitelikli bir toplumun temeli okuyan, sorgulayan, bilgi ile ilişki kurabilen çocuklarla başlıyor. Ancak diğer yandan çocuk edebiyatındaki bu çeşitlilik ile birlikte, içeriğin niteliği de aynı paralelde bir yükselişte midir? Çocuklar veya ebeveynler, çocukların bilgi gereksinimlerine uygun kitapları satın almak üzere seçebiliyorlar mı veya bu kadar çok alternatifin olduğu bir pazarda doğru ile yanlışı ayırt edebiliyorlar mı? Her arz edilen ürünün satın alınma olasılığının olduğu bir ortamda, çocuk kitaplarının belirli bir nitelik standardını yakalaması umut edilebilir mi? Her alanda olduğu gibi yayıncılığın da ekonomik temelli algılandığı bir dönemde bu sorular aklımı kurcalıyor.

Adsız7

Fuar’ın insanı cezbeden bir özelliği de yayınevi stantlarının tasarımları. Ünlü yayınevleri devasa stantlar kurmuşlardı; hatta çok ünlü bir yayınevinin, stant içinde neredeyse ayrı VIP stantları vardı. Gerçi bir arkadaşımın dediği gibi “Frankfurt kitap fuarında kurulan stantlara göre bunlar oldukça küçük” kalsa da yine de benim için oldukça keyif vericiydi. Gerçi bildiğim bir çok yayınevi İstanbul Kitap Fuarı’na stant ücretlerini çok yüksek buldukları için katılmamayı tercih ediyor. Kenarda köşede kalmış stantlarda kitaplarını sergileyen ve bazılarını ilk defa duyduğum yayınevlerinin fuara katılımlarını da işlerine  gösterdikleri saygı olarak görüyorum ve başarılı bir girişim olarak değerlendiriyorum.

Binlerce metrakerelik bir alanda sergilenen onbinlerce kitap arasından neyi seçeceğinize nasıl karar verirsiniz? En akıllıca olanı önceden liste hazırlamak, yanınızda bir sırt çantası bulundurmak ve harcamayı düşündüğünüz miktardan biraz daha fazla para bulundurmak. Yoksa bir anda cüzdanınızı boşaltmak veya kredi kartınızın limitini doldurmak içten olmadığı gibi eliniz kolunuz poşetlerle dolabilir. Dikkat edilmesi gerek şey eser adı, yazar ve yayınevi üçlüsünü aklınızda tutmak. Çünkü aradığınız kitapları farklı dağıtımcı firmaların stantlarından da elbette satın alabilirsiniz ancak önemli olan fuarda kitabı, kendi yayınevinden satın almaktır. Kitap fiyatları konusuna gelirsek zaten oldukça makul seviyelerde olan fiyatlara, fuar kapsamında indirim de uygulanıyordu.

Adsız4

Macaristan’ın onur konuğu olduğunu yukarıda söylemiştim. Ancak fuar ziyaretim süresince Macaristan’a ait hiç bir şey görmedim veya kalabalıktan vs. göremedim. Sebebi hangisi olursa olsun bir eksiklik olarak aklımda kaldı.

Türk Kütüphaneciler Derneği İstanbul Şubesi her yıl olduğu gibi bu yıl da fuar kapsamında stant kurmuştu.  Değerli meslektaşlarımızı ziyaret etmeyi unutmadık.

Adsız11

Son olarak 24. Uluslararası İstanbul Sanat Fuarı’ndan bahsetmek istiyorum. Yine TÜYAP tarafından gerçekleştirilen sanat fuarı, kitap fuarı ile eşzamanlı gerçekleştirilmiş. Aynı anda bir çok sanat galerisini ziyaret etme şansı bulduk. Resim, heykel, video art, enstalasyon gibi farklı sanat dallarına ait ürünleri izlemek muhteşemdi.

Adsız5 Adsız6

Türkiye’de son dönemde kütüphane, arşiv, bilgi ve belge yönetimi alanında çok sayıda bilimsel, kültürel, sosyal ve kısmen ticari etkinlikler gerçekleştirilmeye başlanmış olması sevindirici bir durumdur. Değişen koşullar doğrultusunda kütüphanelerin de mevcut rolleri sürekli değişmekte ve gelişmekte. Bu alanda çalışanlar da bu değişime ayak uydurabilmek isteğiyle çeşitli etkinliklere katılım göstermekteler. Bu etkinlikler hem mesleğimizin niteliğini hem de bu alanda çalışan insanların bilgi ve becerilerini yükselmekte. Bunun yanı sıra meslek grubunun üyeleri arasında sosyalleşmeyi ve motivasyonu da sağlamaktadır.

Bu açıdan ülkemizde kütüphanecilik alanında içeriği, sürekliliği, etki alanı ve meslek mensuplarının etkinliğe katılım isteği gibi açılardan değerlendirildiğinde markalaşmaya başladığı görülen bazı etkinliklerden bir kaçını şöyle sıralayabiliriz:

1.

KÜTÜPHANE HAFTASI ANA ETKİNLİK PROGRAMLARI

1964 yılından beri kutlanmakta olup Kütüphane Haftası etkinlikleri, ülkemizdeki en köklü mesleki etkinliktir. 1964 yılında Türk Kütüphaneciler Derneği’nin kuruluş günü dolayısıyla kutlanmaya başlayan hafta, aradan geçen zaman süresince ülke çapına yayılmayı başarmıştır. İllerde Valilikler kanalıyla okullar ve kütüphanelerde, merkezde ise Bakanlıklar nezdinde resmi olarak kutlanmaya başlanmış bu açıdan toplumsallaşmayı başarmış bir mesleki etkinliktir. Kütüphane Haftası Ana Etkinlik Programının organizasyonu 1981 yılına kadar Türk Kütüphaneciler Derneği tarafından gerçekleştirilirken 1981 yılından sonra Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ile ortaklaşa kutlanmaya başlanmıştır. İlk yıllarda Derneğin kuruluş günü dolayısıyla Kasım ayında kutlanan Hafta, daha sonra Dünya Çocuk Kitapları Haftası’nın da aynı zamanlara denk gelmesi nedeniyle, Mart ayının Pazartesi ile başlayan son haftasına alınmıştır. Kütüphane Haftaları çok uzun zaman mesleğin hem bilimsel, hem sosyal ve kültürel platformunu oluşturmuştur. Son dönemlerde kütüphanecilikle ilgili akademik etkinliklerde meydana gelen artış, Kütüphane Haftalarının akademik yönünden ziyade mesleki çerçevede kişisel gelişim ile mesleğin toplumsal tanıtımı rollerinin öne çıkmasına neden olmuştur.

19831983 (3)

2.

ÜNAK YILLIK KONFERANSLARI

Üniversite ve Araştırma Kütüphanecileri Derneği (ÜNAK) tarafından 1991 yılından bu yana gerçekleştirilen yıllık konferans toplantısıdır. Ülkemizde bilgi hizmetleri, bilgi ve belge yönetimi, bilgi ekonomisi, bilgi okuryazarlığı, bilgiyi sanayileştirmek gibi konuları çeşitli platformlarda gündeme getiren ve uygulamacıların farkındalıklarını artırmaya yönelik  bir içeriğe sahiptir. Yurt içinden ve dışından çağrılı konukların konuşmalarının yanı sıra belirlenen temalara yönelik olarak gönderilen ve hakem kurulu tarafından onaylanan bildiriler sunulur. Bilgi teknolojileri alanında hizmet sunan firmalar için ürünlerini tanıtma ve sunma fırsatları da sunmaktadır.

3.

ANKOSLINK ANKOS YILLIK TOPLANTILARI

Anadolu Üniversiteleri Konsorsiyumu’nun (ANKOS) yıllık toplantısıdır. Yurt içinden ve dışından çağrılı konuşmacıların sundukları konferans ve panellerin yanı sıra, alana ilişkin ticari firmaların da sunum yapabilme olanakları vardır. Bu nedenle içeriğinde her kesimden bilgi profesyonelleri için uygun konular barındırmaktadır. Özellikle üniversite ve akademik bilgi merkezlerine yönelik uluslararası mesleki ve teknolojik gelişmeleri içeren organizasyon 2000 yılındaki kuruluşundan beri gerçekleştirilmiştir.

4.

E-BEYAS SEMPOZYUMLARI

2015 yılından beri Ankara Üniversitesi ev sahipliğinde, Ankara Üniversitesi Bilgi Yönetim Sistemleri Belgelendirme ve Bilgi Güvenliği Merkezi (BİL-BEM), Ankara Üniversitesi Belge Yönetimi ve Arşiv Sistemi (BEYAS) Koordinatörlüğü, Ankara Üniversitesi Bilgi İşlem Daire Başkanlığı ve Bilgi Yönetimi Dergisi tarafından gerçekleştirilen sempozyumda e-Arşiv sistemleri, dijitalleştirme ve teknolojik altyapı gereklilikleri, EBYS’ lerde teknik altyapı, yeni teknolojiler ve felaket yönetimi, TS-13298 Standardının getirdikleri ve KYS (Kurum Yeterlilik Sertifikası), bilgi yönetimi ve bilişim sistemlerinde standartlaşma, vb konular ele alınmaktadır. Etkinlik TÜBİTAK-BİDEB Yürütme Komitesi’nin 28/06/ 2019 tarihli ve 27 sayılı toplantısı kararı ile desteklenmektedir.

5.

DEĞİŞEN DÜNYADA BİLGİ YÖNETİMİ SEMPOZYUMLARI

Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü tarafından 2007 yılından beri düzenlenen akademik bir etkinliktir. Sempozyumda Bilgi Yönetimi alanındaki araştırmacılar ve uygulamacılar bir araya gelerek günümüzdeki bilgi yönetimi sorunlarına çözüm getirebilecek yöntem, fikir, kuram ve yaklaşımları tartışmaktadırlar. Yurt içinden ve dışından çağrılı konuşmalarının yanı sıra belirlenen temalara yönelik olarak gönderilen ve hakem kurulu tarafından onaylanan bildiriler sunulur. 2012 yılına kadar 2 yılda bir düzenlenen etkinlik bu yıldan sonra her yıl organize edilmektedir. Kabul edilen bildiriler Springer yayınevi tarafından çıkarılan “Communications in Computer and Information Science (CCIS)” kitap serisinde yayımlanır.

6.

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜ KARİYER GÜNLERİ

Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü tarafından 2011 yılında başlatılan etkinlik, BBY öğrencileri ile uygulamacıları buluşturmayı amaçlamaktadır.

7.

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ BİLGİ VE BELGE YÖNETİMİ BÖLÜMÜ YAZ SEMİNERLERİ

Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü tarafından 2015 yılından beri Yaz dönemide uygulamacılara yönelik olarak 5 günlük bir eğitim semineri düzenlenmektedir. Bu eğitimin temel amacı meslektaşlarımızın mesleki bilgi ve becerilerini geliştirmelerine katkıda bulunmaktır.

8.

HALK KÜTÜPHANECİLİĞİ SEMPOZYUMLARI

Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü tarafından, özellikle halk ve çocuk kütüphanelerinin hizmet niteliğini yükseltmek ve dünyada oluşan değişime uyum sağlama sürecini değerlendirmek amacıyla gerçekleştirilmektedir. İlki 1993 yılında Ankara’da gerçekleştirilmiş ve 19 yıl aradan sonra ikincisi 2012, üçüncüsü 2013 yıllarında Bodrum’da gerçekleştirilmiştir. Akademisyenlerle uygulamacıları bir araya getirmesi açısından önemli olup, aynı zamanda özellikle halk kütüphanesi yöneticilerine yönelik hizmet içi eğitim niteliği de bulunmaktadır. Yurt içinden ve dışından çağrılı konuşmalarının yanı sıra belirlenen temalara yönelik olarak gönderilen ve hakem kurulu tarafından onaylanan bildiriler ve posterler sunulur.

9.

HALK KÜTÜPHANELERİ BÖLGE SEMİNERLERİ

Sadece halk kütüphanelerinde görevli kütüphanecileri içermesi ve hizmet içi eğitim niteliği olması açısından Bölge Seminerleri yukarıda sayılan diğer ulusal etkinliklerden ayrılmaktadır. Ancak Türkiye’de ilk olması, proje süresinin uzunluğu, katılımcılara sağladığı motivasyon ve elde edilen sonuçların niteliğinin yüksek olması gibi açılarından değerlendirildiğinde seminerlerin önemli olduğu görülmektedir. Türk Kütüphaneciler Derneği, Goethe Institut, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü ve Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü işbirliği ile yürütülmüştür. Haziran 2006-Kasım 2012 arasında toplam 6 yıl aralıksız sürdürülüp, 20 toplantı sonunda sona erdirilse de yeniden başlatılması planlanmaktadır. Bölge seminerleri, Türkiye’de halk kütüphanecilerinin mesleki gelişme ve yenilikleri izlemeleri için gereksinim duyabilecekleri konulardaki bilgi gereksinimlerini sürekli bir hizmet içi eğitim modeli çerçevesinde karşılamak, onların mesleki niteliklerini yükseltmek amacıyla düzenlenmektedir. Seminerlerde akademisyen, yönetici, uygulamacı ve yayıncılar seminer teması ile ilgili sunumlar yapmakta, katılımcı her il de kendi kütüphanesine yönelik genel ya da tema eksenli sunumlar gerçekleştirmektedir.

10.

TKD ŞUBE BAŞKANLARI TOPLANTILARI

2014 yılında 6.sı gerçekleştirilecek olan Şube Başkanları Toplantıları Türk Kütüphaneciler Derneği’nin iç işleyişine ilişkin bir toplantı gibi gözükse de gerek toplantı gerçekleştirilen bölgedeki kütüphanecilerin katılımına açık olması, gerekse toplantı içeriğinin seminer niteliği taşıması açılarından önemli görülmüştür. Türk Kütüphaneciler Derneği’nin Genel Merkez Yönetim Kurulu Üyeleri ile Şube Başkanlarının bir araya gelmesi ile gerçekleştirilir. Ayrıca zaman zaman Genişletilmiş Şube Başkanları Toplantısı gerçekleştirilmesi durumunda Genel Merkez ile Şubelerdeki tüm kurul üyeleri toplantıya davet edilir. Belirli bir gündem ile yapılan toplantılarda Derneği ilişkin konular görüşülür. Bunun yanı sıra, alana ilişkin çeşitli seminerler düzenlenir. Toplantı gezi, yemek vb. sosyal etkinliklerle son bulur. Toplantı nedeniyle, toplantının gerçekleştirildiği bölgedeki meslektaşlarımızla, diğer kişi ve kurumlarla iletişim kurulmasına ve dolayısıyla, derneğin tanıtılmasına ve çeşitli işbirliği olanakları sağlanmasına yardımcı olur.

11.

ULUSAL AÇIK ERİŞİM ÇALIŞTAYLARI

Çalıştaya üniversiteler, kamu kurumları, mesleki dernekler ve yayıncılar katılmaktadır. Çalıştay kamu kaynaklarıyla desteklenen bilimsel yayınlara ve verilere herkesin ücretsiz olarak erişebilmesi, bu yayınların ve verilerin kurumsal arşivler aracılığıyla erişime açılması, bunun için gereken politika, strateji ve mevzuatı ve açık erişim alt yapısını tartışmak amacıyla düzenlenmektedir. Çalıştay sonunda hazırlanan bildirge kamuoyuna duyurulmaktadır. İlki 8-9 Kasım 2012 tarihinde gerçekleştirilmiş olup yılda bir kez düzenlenmektedir.

12.

KÜTÜPHANE, ARŞİV VE MÜZE (KAM) ÇALIŞTAYLARI

Oturumlarda kültürel mirasın korunması, dijitalleştirme, niteleme, üst veri, standartlar, iletişim teknolojileri, restorasyon, konservasyon, içerik sunum ve paylaşımı gibi konular ele alınmaktadır.

13.

ULUSLARARASI ÇOCUK KÜTÜPHANELERİ SEMPOZYUMLARI

Marmara Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü ve Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü İşbirliğinde gerçekleştirilmektedir.

8. Ankara Kitap Fuarı İzlenimleri

Resim 004Eylül Fuarcılık, Ankara’daki 8. Kitap Fuarı’nı gerçekleştiriyor. İlk yedisi Mart ayında Atatürk Kültür Mekezi’ndeki (AKM) fuar alanında yapılmıştı. Fuar, bu yıl sanırım AKM’deki tadilatlardan dolayı ATO Kongre ve Fuar Merkezi’ne alınmış. ATO, Ankara’daki en profesyonel fuar alanı olduğu için de tahminimce Mart ayında boş yer kalmadığından fuarı Ocak ayına almışlar. Biz kütüphaneciler için Ankara Kitap Fuarı’nın Mart ayında olmasının ayrı bir anlamı vardı: Kütüphane Haftası kapsamında bir de kitap fuarımız oluyordu. Neyse buna da şükür.

ATO Kongre ve Fuar Merkezi’nin fuar alanı gerçekten çok iyi. Gösterişli. Nerde AKM’nin sıkış tepiş dört duvar arası, nerde ATO’nun ferah, geniş salonu. Kimseyle çarpışmadan, çoluk çocuk rahat rahat dolanabiliyorsunuz. Giriş 1 TL. Danışma, otopark, kafe vb hizmetler var. Kalburüstü yayınevleri ön tarafları tutmuşlar. Daha az parası olanlar biraz kıyıda köşede kalmış. Ülkemizde yayıncılıktan para kazanmayı ancak belirli birkaç yayınevi başarabildiğinden, o kıyıda köşede kalan diğer yayınevleri belki idealistliklerinden bir şey kaybetmezler ama onların stantları hep böyle boynu bükük kalacak gibi geliyor bana. Çünkü ülkemizde kâr getirici diğer sektörlerde olduğu gibi yayıncılık sektöründe de bariz bir tekelleşme olduğu söyleniyor.

Karşılıklı sıralanmış stantların tam ortasından yürüyüp de kitaplara uzaktan uzaktan bakan ziyaretçilerle göz teması kurmaya çalışan stant görevlilerini görünce, her kitap fuarında olduğu gibi aynı sıkıntı çöktü üzerime. “Vizontele Tuba 2” filminde, yeni açılışı yapılan kütüphaneye sırayla giren ahalinin raflara uzaktan bakıp, hiçbir kitaba dokunmadan kütüphaneden çıkıp gitmelerini hatırladım. Oysa AKM’de gerçekleştirilen Trabzon’un, Sivas’ın, Hatay’ın tanıtım günlerinde yeme içme stantlarında izdiham yaşanıyordu. Öte yandan kitap fiyatlarda fazla bir indirim yok gibi geldi bana. Örneğin normal zamanda müşterisi olduğum kitapevinden hem indirim hem taksitle satın alma olanağım var. Söz konusu olan Kitap Fuarı olunca insan daha çok olanak bekliyor. Stant kiralama ücretlerini bilmiyorum, tabi ki yayınevlerinin de oldukça masrafları oluyordur fuara katılım için. Ama  ben okur tarafından bakıyorum duruma.

Gerçi okur olarak da büyük eksikliklerimiz var. En başta yayınevlerini tanımıyoruz. Hangi yazar hangi yayınevi ile çalışıyor, yayınevlerinin yayın politikaları nedir, çevirisi düzgün müdür, baskısı kaliteli midir pek üzerinde durmayız. Ülkemizde kitap, eser veya yazar adı ile istenir. Ama o kitabı hangi yayınevi yayınlamış kimse bilmez. O yüzden bu fuarda da birçok yayınevi kendi kitapları dışında başka yayınevlerinin kitaplarını da satıyordu. Aslında yayınevi değil kitapçı veya dağıtımcı olarak katılmışlar gibiydiler. Oysa örneğin aradığınız kitap tam da karşı stantta, yazarıyla beraber sizi bekliyor olabilir. Kitabı yayıncısının standından almak önemlidir. Benim aradığım kitabın yayınevi ise maalesef diğer birkaç ünlü yayınevi gibi katılmamış fuara, hayret. Demek hala Ankara kitap pazarını kârlı görmeyen büyük yayınevleri var. Bu tavır Ankara kitap sektörüne ilişkin ipucu verebilir. Doğal olarak bu durum fuar kataloguna da yansımış; yazdıklarıyla olmasa da popülariteleri yüzünden okuyucunun görmek isteyebileceği yazarlar yoktular. Bu durumda fuara katılan yayınevi ve yazarlara Ankaralı bir okur olarak teşekkür etmek gerek. Ben de oğlum için birkaç çocuk kitabı ile eve aksesuar olarak iki reprodüksiyon tablo aldım.

Ne demiş ünlü sınıflama teorisyeni ve Kütüphaneciliğin beş kuralının yazarı Ranganathan “Kitaplar okunmak içindir. Her okuyucunun bir kitabı vardır. Her kitabın da bir okuyucusu…” Bu nedenle siz de fuara mutlaka uğramayı unutmayın.

8. Ankara Kitap Fuarı’na katılan yayınevleri

2023 Yayıncılık
Adeda Yayıncılık
Akçağ
Akıl Oyunları Akademisi
Akis Kitap- Genç Gelişim Dergisi – İkidünya Yayınları
Alakarga / Sarnıç Öykü
Alara Poster
Altınbilek Yayınları
Altınpost Yayıncılık
Ankyraf
Apsis Kitap
Arif Basar
Atatürkçü Düşünce Derneği
Aylak Adam Yayınları
Bilgi Yayınevi
Bilim Ve Gelecek
Boğaziçi Üniversitesi Yayınevi
C Planı – Hepsi Çocuk – İlmek Kitap – Önemli Kitap
C4 Kitap
Ceviz Kabuğu Yayınları
Cumhuriyet Kitapları ( Logo ile birlikte )
Çınar Yayınları
Doğu Batı Yayınları
Doğu Kitabevi / İnşa Yayınları
Düşün Yayınevi
Efil Yayınevi
Ekinoks
Elma Yayınevi
Emniyetsen
Emre Bilişim Ve Yayıncılık – Faruk Dilaver
Esen Kitap
Evrensel Basım Yayın
Ezgi Kitabevi
Fatih Yayıncılık – Kültür Yayıncılık
Ferhat Şahin Kaya
Gizem Kitapevi
Hece Yayınları – Harf Eğitim Yayınları
İtalik – Gugukkuşu
İzlenim Sanat Yayınevi
Kanguru Yayınları – Bilim Ve Sosyalizm Yayınları
Karina Kitap – İlkim Ozan Yayınları
Kashna Kitap Ağacı
Kaynak Yayınları
Kırmızı Kedi Yayınları
Kitap Sesi
Koza Yayın
Köy Enstitüleri Ve Çağdaş Eğitim Vakfı – Angı Yayınevi
Kripto Kitaplar
Kurgu Kültür Merkezi Yayınları
Küçük Ev Yayınları
La Kitapc
Labirent Yayınları
Marmara Çizgi
Murat Meral
Nedne Kitap – Az Kitap
Nitelik Yayınevi
Ntv Yayınları
O2 Yayınevi
Öğretmen Dünyası
Özlem Yayınevi
Liya
Panama Basım Yayın Dağıtım
Penguen Dergisi
Pinus Kitap
Prof. Dr. Mine Erol
Puslu Yayıncılık
Pusula Eğitim Hizmetleri
Sahaf Anadolu Kitapevid
Sahaf Arşiv
Sahaf Artemis
Sahaf Berdelacuz
Sahaf Devr-İ Alem
Sahaf Edebiyat
Sahaf Güven
Sahaf Hermes
Sahaf Kırkambar
Sahaf Kurgu
Sahaf Martı
Sahaf Mefkûre
Sahaf Nazım Hikmet
Sahaf Nostalji
Sahaf Orhun
Sahaf Pami
Sahaf Pera Orıent
Sahaf Roma
Sahaf Scs
Sahaf Senan
Sahaf Siyah Kalem
Sahaf Turkuaz
Sahaf Volga
Sahaf Yüce Erek
Saraswata Yayınları
Sel Yayıncılık
Semerkand Yayınları
Sesle Kitap / Seçkin Kitap
Sınırsız Kitap Yayıncılık
Sokak Kitapları Yayıncılık
Süleyman Kocabaş
Süreç Yayınevi
Tanyeri Kitap
Togan Yayıncılık
Türk Dil Kurumu

Türk Kütüphaneciler Derneği
Türk Tarih Kurumu
Türkiye Barolar Birliği
Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları
Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları
Türkiye İlim Ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İlesam)
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı
Uykusuz Dergisi
Yaşamın Gizemi
Yazılama Yayınevi
Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği – Ürün Yayınları
Yeni Umut Yayınları
Yükseliş Kişisel Gelişim Merkezi & Yükseliş Yayınları
İleri Yayınları / İstiklal Yayınları
Ötüken Neşriyat
Yapı Kredi Yayınları
Timaş
Trt
Selçuklu Sosyal Güvenlik Eğitim Kültür Ve Dayanışma Vakfı (Sogev)
Türk Kütüphaneciler Derneği
Alperen Ocakları Kadın Kolları

Halk kütüphanesinin var oluş felsefesi toplumun her kesimine hizmet sunma ilkesi ile sıkı sıkıya ilintilidir.  Ülkemizde birer kamu kurumu olarak hizmet veren halk kütüphaneleri diğer birçok kamu kurumundan farklı olarak çok geniş bir yelpazedeki kullanıcılarına hizmet götürmekle yükümlüdür. Toplumun ayrılma bir parçası olan engelli kütüphane kullanıcılarına yönelik halk kütüphaneleri çerçevesinde yapılan çalışmaları özet olarak şu şekilde ifade edebiliriz.

1. Mevzuattaki yenilikler: Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlanan yeni Halk Kütüphaneleri Yönetmeliği, 11.01.2012 tarihli ve 28170 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Pek çok alanda yenilikler sunan yönetmelik engelli kullanıcılara ilişkin çeşitli düzenlemeleri içermesi açısından önemlidir. Halk Kütüphaneleri Yönetmeliği’ne göre, kütüphane binalarının engelli kullanıcıların kütüphane hizmetlerinden tam olarak yararlanmalarını sağlayacak şekilde tasarlanacağı; kütüphanelerde engelli, hasta, yaşlı ve eve bağımlı kişiler ile ev kadınlarına yönelik özel hizmetler sunulacağı ve kütüphanelerin, halkın internet üzerindeki kamuya açık bilgilere erişimini sağlamak ve bilgi teknolojileri ile bilgi okuryazarlığı becerilerini geliştirmek amacıyla internet erişim hizmeti sunacakları belirtilmiştir.

2. Engelli kullanıcılara uygun fiziki düzenlemeler: Halk Kütüphaneleri Yönetmeliği’ne göre, kütüphane binalarının engelli kullanıcıların kütüphane hizmetlerinden tam olarak yararlanmalarını sağlayacak şekilde tasarlanması gerektiği ifade edilmiştir. Yeni inşa edilen ve yeniden düzenlenen kütüphane binalarında bu konuya dikkat edilmekte ve projeler bu doğrultuda hazırlanmaktadır. 

 2. Teknolojik donanım: Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğünce, görme engelli vatandaşlarımızın kütüphane hizmetlerinden yararlanabilmesi için 87 kütüphaneye gerekli bilgisayar yazılımları ile teknik donanım sağlanarak “Bilgiye Erişimde Engelli Değilsiniz” (BİLED) Projesi hazırlanmış ve hayata geçirilmiştir. Gerekli yazılım ve donanımlar (ekran büyütme programı, ekran okuma programı, kitap okuma makinesi ve masaüstü büyüteç sistemi), kütüphaneler bünyesindeki internet erişim merkezinde kullanılan bilgisayarlar aracılığı ile görme engellilerin kullanımına sunulmuştur.

3. Kütüphanelerde gerçekleştirilen çalışmalar: İstanbul Beyazıt Devlet Kütüphanesi bünyesinde, 1992 yılından beri gönüllü okuyucular tarafından stüdyolarda seslendirilen kitaplara ait CD’ler, kütüphaneye üye olan görme engelli vatandaşlarımıza ücretsiz olarak verilmektedir. Başka illerde yaşayan görme engelli üyelere posta yolu ile ulaştırılmaktadır. Bölümün arşivindeki sesli kitap sayısı yaklaşık 5.800 adettir. 2008- 2012 yılı arasında bayan 192, erkek 397 toplam 589 kişi üye olmuştur. 2012 yılında 715 kişi gönüllü olarak 835 kitap seslendirmiştir. Ayrıca İstanbul Bakırköy İlçe Halk Kütüphanesi’nde de 2007 yılından bu yana gönüllü okuyucular tarafından stüdyoda kitaplar seslendirilmektedir. 2007 yılından beri 247 kitap seslendirilmiştir (Genel kitaplar 170, Çocuk kitapları 45, Ders kitabı 12, Tiyatro 20). Seslendirilen kitaplar, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın web sitesinde görme engellilerin hizmetine sunulmaktadır. Ayrıca İzmir Atatürk İl Halk Kütüphanesi’nde Braille alfabesi ile kitaplar üretilmekte ve talep eden okur ve kütüphanelere gönderilmektedir.

4. Yerleşik kütüphane hizmetinden yararlanamayanlara yönelik olanaklar: Bunların dışında yerleşik kütüphane hizmetinden yararlanamayan yerleşim birimlerine gezici kütüphane araçlarıyla hizmet sunulabileceği gibi, insanların belirli zamanlarda yoğun olarak bulunduğu dinlenme kampı, gençlik kampı, hastane, cezaevi, yurt, gibi toplulukların bulunduğu yerlere, Valilik onayı ile geçici dermeler ile de hizmetler götürülebilmektedir. Dolayısıyla bu bölgelerdeki görme engelli vatandaşlarımızın bilgi gereksinimleri merkezi kütüphanelere gitmelerine gerek kalmaksızın karşılanabilmektedir.

5. Kütüphanelerde gönüllü olarak çalışmak: Halk Kütüphaneleri Yönetmeliği’ne göre kütüphane yönetimleri, gerekli hallerde gönüllü olarak çalışmak isteyen engelli vatandaşlarımızın katkılarını da kabul edebilmektedirler.

Kültür ve Turizm Bakanlığı Afiş Yarışması Türk Kütüphaneciler Derneği Özel Ödülü

MEVZUATTA GEZİCİ KÜTÜPHANE

Yayınlandı: 18 Kasım 2013 / Uncategorized

Yeni Gezici 2012.6

4848 sayılı Kültür Ve Turizm Bakanlığı Teşkilât Ve Görevleri Hakkında Kanun uyarınca Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü vatandaşların kütüphanelerden yararlanması için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak ile sorumludur.

Bu doğrultuda 11.01.2012 tarihli ve 28170 sayılı Halk Kütüphaneleri Yönetmeliği’nde tanımlandığı üzere gezici kütüphane hizmeti, yerleşik kütüphane hizmetinden yararlanamayan yerleşim birimlerine uygun taşıtlarla götürülen kütüphane hizmeti olup, yine aynı Yönetmeliğe göre gezici kütüphaneler, halk kütüphanelerinin bir unsurudur.

24.07.2012 tarihli ve 164493 sayılı, 2012/07 no.lu Kütüphane Hizmet Esasları Genelgesi gezici kütüphanelerin çalışma usullerini belirlemiştir. Buna göre;

Gezici kütüphane hizmet noktaları, kütüphane yönetimi tarafından belirlenir ve ilgili mülki amirlik tarafından onaylanır.

  • Gezici kütüphane hizmet programı hazırlanırken hizmet götürülecek yerin; nüfusu, kültürel, sosyal ve ulaşım durumu incelenir. Hizmet noktaları arasında kütüphane hizmetinden yararlanamayan yerleşim yerleri ile birlikte, mevsimlik işçi hareketlerinin olduğu yerler, okullar vb. alanlar da bulunmalıdır.
  • Gezici kütüphaneden daha çok vatandaşın yararlanmasını sağlamak amacıyla yerel görsel ve yazılı medyada duyuru yapılır.
  • Gezici kütüphane duraklarına, aracın geliş günü ve saatini gösterir levha asılır. Gezici kütüphane dermesi en az 2.000 materyalden oluşur. Derme her altı ayda bir çocuk, genç ve yetişkin kullanıcılar gözetilerek güncellenir.
  • Gezici kütüphane araçları hizmet noktalarına, hizmete hazır halde gider. Gezici kütüphane şoförü, aracın gidiş ve dönüşlerinde servis defterine kilometre durumunu yazar. Şoför, yükleme, boşaltma ve kullanıcı hizmetlerinde diğer personele yardımcı olur. Görev dönüşünde araç kütüphane yönetimi tarafından belirtilen yere bırakılır. Gezici kütüphane aracı, kütüphane hizmeti dışında kullanılamaz.
  • Gezici kütüphane aracının bakımı (Günlük, haftalık, aylık) ve trafik kontrolleri aksatılmaz. Aracın yıllık bakımı, gezici kütüphane personelinin yıllık izin dönemlerinde yapılır.
  • Şoför ve memurun yıllık izinleri, hizmeti aksatmayacak şekilde düzenlenir. Şoförün uzun süreli izinli ya da raporlu olması durumunda, atama yapılıncaya kadar, Valilik tarafından yeni şoför görevlendirilir.
  • Gezici kütüphanelerin dış yüzeyinde (En az iki taraf) Gezici Kütüphane ibaresi yer alır. Ekonomik ömrünü doldurduğu belirlenen gezici kütüphane araçlarının düşümü, 237 sayılı “Taşıt Kanunu”nun 13. maddesi gereğince ilgili kurumlardan alınacak Taşıt Kontrol ve Muayene raporu ile Bakanlık Onayı doğrultusunda Valilik tarafından gerçekleştirilir.

KAMU SPOTU

Yayınlandı: 11 Ekim 2013 / Uncategorized

kamu spotu

Radyo televizyon Üst Kurulu’nun 8/8/2012 tarih ve 2012/45 sayılı toplantısında kabul edilerek yürürlüğe girmiş olan Kamu Spotları Yönergesi’ne göre kamu spotu “kamu kurum ve kuruluşları ile dernek ve vakıf gibi sivil toplum kuruluşlarınca hazırlanan veya hazırlatılan ve Üst Kurul tarafından yayınlanmasında kamu yararı olduğuna karar verilen bilgilendirici ve eğitici nitelikteki film ve sesler ile alt bantları” olarak tanımlanmaktadır.

Kamu spotu hazırlanması ve yayınlanmak üzere RTÜK’ten tavsiye alınabilmesi için dikkat edilmesi gereken temel noktalar şunlardır.

Kamu spotları, ancak toplumu ilgilendiren ve yayınlanmasında kamu yararı bulunan konularda hazırlanmalı ve kesinlikle ticari içerik taşımamalıdır.

Bir yılı içinde, en fazla 3 (üç) kamu spotu için tavsiye kararı istenebilmektedir. Kamu spotlarının süresi film veya ses şeklinde hiçbir şekilde 45 saniyeyi, alt bant şeklinde ise hiçbir şekilde 10 saniyeyi geçmemelidir. RTÜK prodüksiyon kalitesi yetersiz bulunan kamu spotlarını iade edebilmektedir. Bu nedenle prodüksiyon kalitesine özen gösterilmelidir.

Kurumlar kamu spotu için en az 15 gün önce Üst Kurulda olacak şekilde dilekçe ile başvurmaktadır. Başvurularda kamu spotunun amacını açıkça belirtilmeli, spot film (Windows Media Player’da açılabilecek formatta CD/DVD’) ile varsa gerekli izin belgeleri başvuruya eklenmelidir. Başvuruda spot sayıları ve yayın süreleri açıkça belirtilmelidir.

DİKİZLEME GÜNLÜĞÜ

Yayınlandı: 19 Eylül 2013 / Uncategorized

hal

Niedzviecki, Hal

Dikizleme Günlüğü. Kendimizi ve komşularımızı dikizlemeyi niçin bu kadar sevdik? İstanbul: Ayrıntı, 2010. 304s. ISBN: 978-975-539-570-8

Dikizleme Günlüğü. Kendimizi ve komşularımızı dikizlemeyi niçin bu kadar sevdik? adlı eser, 2010 yılında Ayrıntı Yayınları tarafından yayınlanmıştır.

Eserin yazarı Hal Niedzviecki, 1971 yılında, Ontario, Kanada’da doğmuştur. Lisans eğitimini Toronto Üniversite’sinde, yüksek lisans eğitimini ise Bard College’da tamamlamıştır. Bölgesel ve ulusal birçok dergi ve gazetede yazılar yazan Niedzviecki’nin roman, deneme, antoloji türlerinde yayınlanmış kitapları bulunmaktadır.

Yazar kitabını: Dikizleme kültürüne giriş; Nasıl röntgenci olunur?; Gerçeklik karmaşası: Mahremiyet ve gizli kamera; Mührü açmak: Dedikodu, çalıntı bilgi ve dikizlemenin cazibesi; Peşimizdeki dedektifleri takip etme: Dikizlemenin altın çağında komşuluk; Kaleden firar: Röntgencilik çağında mahremiyet; Geleceğin dikizleme algısı: Neden kimse partime gelmedi ki? ve Diğer açık uçlu sonuçlar adlı bölümlere ayırmıştır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde, Webster’s New World Dictionary and Thesaurus editörlerince yılın buluşu seçilen “abartılı paylaşım” tamlamasının aslında bir kültürel değişimin ifadesi olduğunu belirterek başladığı kitabında Niedzviecki, günümüz iletişim araçları ve sosyal paylaşım ağlarının hayatımızı nasıl kapladığını anlatıyor. Yazar internetle birlikte hayatımıza giren kendimizi gönüllü olarak ifşa etme alışkanlığına eleştirel bir bakış getiriyor.

Peki nasıl bir kültürel değişim yaşanmakta? Niedzviecki bu değişimi, teknolojinin değişimiyle birlikte önceleri, masum bir biçimde başlayan ama zamanla endişelenilmesi gereken bir boyuta ulaşan, kişinin hem oyuncuya hem de bir nesneye dönüştüğü, olumsuzluklarına rağmen inanılmaz bir çekiciliğe sahip olan, insanoğlunun kendini aniden içinde buluverdiği “Dikizleme Kültürü Çağı” diye ifade ediyor. Bu çağda, kaynağın güvenilir olması, görülenin gerçek kabul edilmesi için hiçbir zaman bir önkoşul değil. Bir bilgiyi gerçek kılan şey, kaç insanın o bilgiye link verdiğine, bilgisayarına indirdiğine ya da paylaştığına yani bilginin ne kadar dağıldığına bağlı olarak değişkenlik gösteriyor.

Teknolojinin sağladığı olanaklar ile yaşantıların başkalarına sunulduğu dikizleme çağında, Niedzviecki, insanın hem başkaları hakkında her şeyi bilmek istediğini hem de kendi hakkındaki her şeyin başkalarınca bilinmesini istediğini, böylece hayatını yaygın medyanın dolaşım ağına sokan sıradan insanların sayısı ile bu sıradan insanların hayatını okuyan diğer sıradan insanların sayısının her geçen gün çığ gibi arttığını ifade ediyor. İnsanın kendi hayatının her anını kaydetmeye ve paylaşmaya başladığı bu çağda teknolojinin gereksinim duyulan araçlar için tam bir mühimmat deposu olarak imdada yetiştiğini ileri sürüyor.

Sanatın belgesellere, belgesellerin de reality şovlara dönüştüğünü, televizyonun ise artık hayatın ta kendisi olduğunu söyleyerek, dikizleme kültürünün televizyonu, interneti, belgeselleri, sanatsal etkinlikleri kapsamış bulunduğunu ifade ediyor. Realty showların yaratıcılarının, bir süreliğine bu showlarda yer alıp yok olan katılımcılarının, sosyal paylaşım sitelerinin kurucularının  ve konu üzerine araştırma yapan bilim adamlarının görüşlerini de aktararak  bize geniş bir bakış açısı sunuyor. Ödüllü alman sanatçı Greger Scneider’in ölmek üzere olan bir adamı sergilemesini, kendi hayatını filme almak adına gününün 24 saatini internette yayınlayan Justin Kan adlı genci, evlilik yaşamının en mahrem noktalarını blogunda yayınlayan Padme takma adlı orta yaşlı ev kadınını, YouTube, Myspace, Facebook, Twitter gibi sosyal ağları, MOBESE kameralarını, casus yazılımları vb.örnek olarak gösteriyor.

Niedzviecki, insanın kendisini izlenir kıldığında, birey olabilme bilincine eriştiğini çünkü nihayetinde insan olan bireyin herkes gibi başkalarına ihtiyaç duyduğunu söylüyor. Ancak bu bağlamda Niedzviecki’nin birkaç uyarısı var: Sosyal medya, “dikizleme kültürü” ve “abartılı paylaşım”, anlamlı ilişkiler kurmaya ayrılacak zamanı çalıyor, yüz yüze gelmenin önünü kolaylıkla tıkayabiliyor. Yazara göre bağımlılık yaratan dikizlemeye bir kez başladığında vazgeçilemiyor. Çünkü insanın özel anları kamuya duyurulabilir biçime dönüşünce bir noktadan sonra unutuluyor.

Ve Niedzviecki, bizlere şu soruyu soruyor; nereye kadar?…