‘Kütüphanecilik kuramı’ Kategorisi için Arşiv

Kütüphane türü sınıflamasında iki unsur belirleyicidir. İlki kütüphanenin kuruluş amacı, ikincisi de hizmet verilecek topluluk yani hedeflenen kullanıcı kitlesidir. Çünkü bir kütüphane, ekonomik, fiziksel vb nedenlerle var olan tüm bilgi kaynaklarını bünyesinde barındıramayacağından sadece kuruluş amacına yönelik olarak hizmet vermeyi seçtiği hedef kitleye uygun bilgi kaynaklarını organize eder.

Dolayısıyla Bilgi ve Belge Yönetimi Bilimi alanına dayalı olarak, ülkemiz koşullarına göre genel kabul gören ana ve alt sınıflama kategorileri aşağıda belirtilmiştir. 

  1. Milli Kütüphaneler,
  2. Halk Kütüphaneleri,
    • Çocuk Kütüphaneleri
    • Bebek Kütüphaneleri
    • Gar, AVM, Havaalanı, Metro Kütüphaneleri
    • Belediyeye bağlı halk kütüphaneleri,
    • Beyazıt Devlet Kütüphanesi
  3. Üniversite (Akademik) Kütüphaneleri,
    • Bir üniversiteye bağlı merkezi kütüphaneler
    • Fakülte Kütüphaneleri
    • Enstitü Kütüphaneleri
    • Akademik Kütüphaneler
  4. Okul Kütüphaneleri,
    • İlk ve orta öğretim kütüphaneleri
  5. Özel Kütüphaneler,
    • Şahıs Kütüphaneleri
    • Vakıf, Dernek, Oda Kütüphaneleri,
    • Kurum, kuruluşların kendi bünyelerinde kurdukları kütüphaneler
    • Parlamento Kütüphanesi
  6. Özel konu (ihtisas, uzmanlaşma) kütüphaneleri
    • Tıp Kütüphaneleri,
    • Sanat Kütüphanesi
    • Müzik Kütüphanesi
    • Tasarım Kütüphanesi
    • Kadın Eserleri Kütüphanesi
    • Müze Kütüphaneleri,
    • Edebiyat Müze Kütüphaneleri
    • Medya Kütüphaneleri,
    • Hukuk Kütüphaneleri,
    • Yazma ve Nadir Eserler Kütüphaneleri,
    • Kent Kütüphaneleri,
    • İslam Tarihi Kütüphaneleri
    • Tüm konusal kütüphaneler vb.

Sadece Milli Kütüphaneler, bir ülkenin yayımlamış tüm fikir ürünlerini ilgili yasada belirtilen esaslar çerçevesinde toplamak (derlemek) zorundadır.

Tüm vatandaşlarına hiçbir ücret talep etmeden eşit hizmet veren halk kütüphaneleri kütüphane dışında yararlanılabilmesi için ödünç kitap verir.

Üniversite kütüphaneleri, bağlı oldukları üniversitenin niteliğine göre, sadece akademik topluluğun eğitim ve araştırma faaliyetlerini desteklemek üzere kurgulanır.

Okul kütüphaneleri ilk ve orta öğretim müfredatının desteklenmesi ile çocuklara okuma alışkanlığı kazandırmayı amaçlar.

Özel kütüphaneler genel olarak kendi kişisel ya da kurumsal amaç ve işlevlerine yönelik konularda bilgi kaynaklarına yönelik bir derme (koleksiyon) oluştururlar. Ancak özel kütüphane dermesi özel bir konuyla ilintili oluşturulması ya da ortaya çıkan uzmanlaşma nedeniyle ihtisas kütüphaneleri olarak da ifade edilebilirler.

Bu türlerin dışında gezici kütüphaneler, geçici kütüphaneler, referans kütüphaneleri, dijital kütüphaneler bir kütüphanenin sunduğu hizmetin adını ve çerçevesini belirtmektedir. Araştırma Kütüphaneleri ise yukarıda sayılan kütüphane türleri arasında, (örneğin Milli Kütüphane, Üniversite kütüphanesi, ihtisas kütüphanesi vb) araştırma fonksiyonunu daha yoğun destekleyen kütüphaneleri ifade etmek için de kullanılan bir kavramdır. Derleme Kütüphanesi yine yukarıdaki türler arasında yasal olarak derleme nüshanı almaya hakkı olan kütüphaneleri vurgulamakta olup (örneğin, Milli Kütüphane, Parlamento Kütüphanesi vb) bir türü değil bir fonksiyonu ifade etmektedir.

Bülent Yılmaz (Prof. Dr. – Hacettepe Üniversitesi Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü) hocamızın denemeler türündeki dördüncü kitabı “En Güzel Korkuluk: Denemeler” başlığıyla Hiperyayın tarafından yayınlandı.

Bülent hoca, tıpkı sonar cihazından yayılan ses dalgasıyla su altı etüdü yapan bir gemi kaptanı gibi, gündelik yaşamda pek de dikkat etmediğimiz ayrıntıları, duyguları ve durumları derinlemesine analiz ediyor. Aynı zamanda okurun da kendi kendine ve kendi zihninde bu farkındalıkları keşfetmesine aracılık ediyor. Ve “umuttan yana olmalı insan” diyerek, bu farkında olma halini illâ yeşermiş bir ümit tohumuna dönüştürüyor.  Böylece yaşam ne kadar zor ve acımasız olursa olsun, tıpkı bir yaşam koçu gibi her daim hayatın güzelliğini vurguluyor.

Okunması içtenlikle tavsiye edilir.

Yılmaz, B. (2022).  En güzel korkuluk: denemeler. İstanbul: Hiperyayın.

Arka Kapak

Denemeler En “güzel” korkuluk, kuşlar için en “korkutucu” korkuluk anlamına geliyor. Yarışmada kuşları tarlada en fazla korkutacak, en korkunç korkuluk “en güzel” korkuluk olarak “birinci” seçiliyor. Korku ile güzel bir araya geliyor; hatta “en korkunç” ile “en güzel.”

En korkunç olanı en güzel seçmek tuhaf değil mi?

Peki, “en güzel”, yani en korkutucu korkuluk nasıl olmalı? Yarışmaya katılan bir köylü amca tanımlıyor: “İnsana benzeyecek ki, kuşlar korksun!” En güzel korkuluğun tarifi bu: İnsana en çok benzeyen korkuluk, en güzel korkuluktur. Ya da şöyle: En korkutucu korkuluk, insana en çok benzeyen korkuluktur.

Sahi, insan sadece kuşlar için mi korkuluktur, yoksa o, insanlar için de mi bir korkuluğa dönüşmüştür?

Evet, insanı da artık en çok insan korkutuyor. İnsan kendisine benzeyen korkuluklar yapıyor; insan insanın korkuluğu oluyor. Ve sanki insanlık tarlasının korkulukları için de yarışmalar düzenleniyor!

Kitap, en temel düzeyde ele alındığında, insanlık belleğinin kaydedildiği bir materyaldir. Bu açıdan kitabı oluşturan yazının evrimi de insanlığın evrimiyle paralel ilerlemektedir.  Yazı öncesi, bilgi sadece insan belleğinde taşınır ve sadece sözlü olarak iletilebilirdi. Bu nedenle ilk insanlar aynı zamanda birer canlı, yani yaşayan kitaptılar. Çeşitli dinlerde kitaba atfedilen kutsiyetin temelinde belki de bilgi aktarımının önemi yatmaktadır.

Yazı ve onu kapsayan kitap, günümüze değin birçok kez biçim değiştirmiştir. Çağımızın dijitalleşen dünyası, kitabın biçimini bir kez daha dönüştürmüştür. Her tür kayıtlı bilgi anlamına gelen enformasyon artık dijitalleşmiştir. Dolayısıyla ister basılı ister dijital olsun, enformasyon, kültürü geleceğe aktaran ve medeniyetimizi geliştiren en önemli unsur özelliğini sürdürmektedir.

54.Kütüphane Haftası kapsamında gerçekleştirilen bir etkinlikte medya okuryazarlığı tartışıldı. Doç. Dr. Ayşe Elif Emre Kaya’nın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal, Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi’nden Sina Mater ve gazeteci Ünsal Ünlü medya okuryazarlığına ilişkin çeşitli yaklaşımları aktardılar.

Oldukça keyifli ve bilgilendirici etkinlik sonunda bilgi profesyoneli olan biz kütüphanecilerin medya okuryazarlığı kavramına hangi açıdan yaklaşmamız gerektiği konusunda çeşitli çağrışımlar oluştu bende. Kütüphanecilerin medya okuryazarlığı ile ilişkisi nereden kaynaklanıyordu? Kütüphaneciler toplumda medya okuryazarlığı bilinci ve becerisinin geliştirilmesine hangi açılardan katkı sunmalıydı ve en önemlisi bunun felsefi dayanağı neydi?

Türk Dil Kurumu’na göre; medya teriminin tanımı “iletişim ortamı” ya da “iletişim araçları” olduğuna göre; kütüphanecilik açısından medya terimini; içinde bilgi barındıran her tür iletişim ortamı ya da iletişim aracı olarak tanımlayabiliriz. O halde bilgi ve belge yönetimi bağlamında medya okuryazarlığı, içinde bilgi bulunan iletişim ortam ve araçlarını keşfetme, kullanabilme, içeriklerini analiz edebilme, düzenleme ve gereksinimlere uygun biçimde kullanıcılara sunma süreçlerini yönetebilme becerisi olarak ifade edilebilir. Elbette medyaya bir bilgi kaynağı olarak yaklaşan bu görüşe ve buna  ilişkin farklı tanımlara literatürde rastlanabilir.

Ancak diğer yandan, adı geçen etkinlik paylaşılan görüşlerin derlenmesinden medya okuryazarlığını; temelde kitle iletişim araçları aracılığı ile paylaşılan/yayılan haberlerin niteliğini bireyin algılama ve analiz edebilme becerisi olarak özetleyebiliriz. Bu tanımdan yola çıkacak olursak ilk başta kütüphaneci ile herhangi bir bireyin medya okuryazarlığına yaklaşımında bir fark olmaması gerekiyormuş gibi algılanabilir. Diğer bir deyişle aynı zamanda bir birey olan kütüphaneci, toplumdaki diğer bireyler gibi belirli kaynaklardan iletilen mesajları alabilir ve gerekiyorsa geri bildirim verebilir. Kişisel özellikleri, eğitim seviyesi, sosyo-kültürel özellikleri gibi unsurlar iletilen mesaja vereceği tepkiyi etkileyebilir.

Oysa gerçekte kütüphanecinin medya okuryazarlığı ile ilişkisi biraz daha derinde yatmaktadır.

Çünkü aslında bilginin doğruluğu, geçerliliği, kalitesi gibi unsurlarının söz konusu olduğu her çevrede kütüphaneciye önemli bir sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluğun kaynağı ise kütüphanecilik felsefesine dayanır. Hatırlayalım kütüphanecilik kuramının dayandığı nokta bireyin bilgi ile ilişkisinin var olmaya başladığı o ilk noktadır.

Bilgi ve Belge Yönetimi alanının ilgilendiği bilgi kayıtlı bilgidir. Medya da içerisinde kayıtlı bir bilgi bulundurur ve bu bilgiyi topluma aktarır. Dolayısıyla kütüphaneci bilginin toplumsal niteliği ile ilgilenmektedir. Birey hangi medya aracılığı ile olursa olsun bilgi ile ilişkisini sürdürdüğü sürece, kütüphaneci, bireyin bilgi ile sağlıklı bir ilişki kurması konusunda sorumluluk almak zorundadır.

Bu yaklaşımın kabul görmesi halinde kütüphanecilerin medya okuryazarlığı konusunda yapabileceği pek çok etkinlik tasarlanabilir. Elbette bunlardan ilki tıpkı bilgi okuryazarlığı konusunda alınan sorumluluk gibi, kullanıcılarının medya okuryazarlığı konusunda bilinçlenmelerini sağlayacak ve haberlerin kaynak, sunum, nitelik gibi açılardan analiz edebilecek becerileri kazandıracak çeşitli eğitimlere olanak sağlamaktır.

Bu noktanın bir adım daha ilerisi ise İngilizce’de “fact-checking” olarak kavramsallaştırılan, Türkçe’ye “doğruluk kontrolü” olarak çevrilen girişimlerde kütüphanecilerin de yer almasının sağlanmasıdır.

Doğruluk kontrolü, başta siyasetçilerin iddia ve demeçlerinin doğruluklarını ölçen bir çalışma olarak nitelendirilmiştir. Bu disiplin altında, iddia kontrolü, vaat kontrolü ve sosyal ve geleneksel medyada yer alan görsel ve içeriklerin doğruluğunu araştırmak gibi faaliyetler bulunmaktadır. Doğruluk kontrolü çalışmalarının geçmişi 2000’li yılların başına kadar uzanmaktadır. 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde eski Associated Press ve CNN muhabirlerinin ‘factcheck.org’u kurması ve 2007 yılında Florida merkezli Tampa Bay gazetesinin bir projesi olarak yayına başlayan ve 2009 yılında dünyanın en prestijli gazetecilik ödüllerinden biri olan Pulitzer’i kazanan Politifact’in kurulmasının, bu disiplinin dünyada hızlıca yayılmasına ve medya çalışmalarına tamamlayıcı bir kavram olarak kabul edilmesine aracılık ettiği belirtilmektedir (bkz.: https://e-bursum.com/Blog/Detail/dogruluk-kontrolu-ve-turkiyedeki-uygulanisi). Dünyada 50’ye yakın ülkede 100’ün üzerinde kurumun yapmakta olduğu bir çalışmanın Türkiye’deki örnekleri ‘doğruluk payı’, ‘teyit.org’ gibi girişimlerdir. Ayrıca Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı tarafından tarafsızlık, adil olma, kaynak, finansal yapı ve organizasyonda şeffaflık, metodolojisinin herkese açık şekilde paylaşılması ve düzeltme politikasını yayınlamak gibi ilkeler belirlenmiştir (bkz.: https://www.poynter.org/international-fact-checking-network-fact-checkers-code-principles).

Türkiye’de kütüphaneciler tarafından kurulacak buna benzer sivil bir doğruluk kontrolü girişimi şu aşamada hayal olarak nitelendirilebilir. Ancak en azından var olan girişimlerin bünyelerine gazeteciler dışında bilgi profesyonellerinin de dahil edilmeleri için çalışmalar yürütülebilir. Kütüphanecilerin bu tür organizasyonların farkında olmaları, bu organizasyonların iş ve işleyişleri hakkında bilgi sahibi olmaları ve kütüphaneciler ile doğruluk kontrolü girişimleri arasında çeşitli işbirliği platformlarının kurulması için çalışmalar yürütülebilir. Ayrıca disiplinler arası bir bilim dalı olan bilgi ve belge yönetimi alanının bu şekilde genişlemesine katkı da sağlanmış olur.