Mesajlar Etiketlendi ‘fact-checking’

54.Kütüphane Haftası kapsamında gerçekleştirilen bir etkinlikte medya okuryazarlığı tartışıldı. Doç. Dr. Ayşe Elif Emre Kaya’nın moderatörlüğünde gerçekleştirilen panelde Türk Kütüphaneciler Derneği Genel Başkanı Ali Fuat Kartal, Koç Üniversitesi Suna Kıraç Kütüphanesi’nden Sina Mater ve gazeteci Ünsal Ünlü medya okuryazarlığına ilişkin çeşitli yaklaşımları aktardılar.

Oldukça keyifli ve bilgilendirici etkinlik sonunda bilgi profesyoneli olan biz kütüphanecilerin medya okuryazarlığı kavramına hangi açıdan yaklaşmamız gerektiği konusunda çeşitli çağrışımlar oluştu bende. Kütüphanecilerin medya okuryazarlığı ile ilişkisi nereden kaynaklanıyordu? Kütüphaneciler toplumda medya okuryazarlığı bilinci ve becerisinin geliştirilmesine hangi açılardan katkı sunmalıydı ve en önemlisi bunun felsefi dayanağı neydi?

Türk Dil Kurumu’na göre; medya teriminin tanımı “iletişim ortamı” ya da “iletişim araçları” olduğuna göre; kütüphanecilik açısından medya terimini; içinde bilgi barındıran her tür iletişim ortamı ya da iletişim aracı olarak tanımlayabiliriz. O halde bilgi ve belge yönetimi bağlamında medya okuryazarlığı, içinde bilgi bulunan iletişim ortam ve araçlarını keşfetme, kullanabilme, içeriklerini analiz edebilme, düzenleme ve gereksinimlere uygun biçimde kullanıcılara sunma süreçlerini yönetebilme becerisi olarak ifade edilebilir. Elbette medyaya bir bilgi kaynağı olarak yaklaşan bu görüşe ve buna  ilişkin farklı tanımlara literatürde rastlanabilir.

Ancak diğer yandan, adı geçen etkinlik paylaşılan görüşlerin derlenmesinden medya okuryazarlığını; temelde kitle iletişim araçları aracılığı ile paylaşılan/yayılan haberlerin niteliğini bireyin algılama ve analiz edebilme becerisi olarak özetleyebiliriz. Bu tanımdan yola çıkacak olursak ilk başta kütüphaneci ile herhangi bir bireyin medya okuryazarlığına yaklaşımında bir fark olmaması gerekiyormuş gibi algılanabilir. Diğer bir deyişle aynı zamanda bir birey olan kütüphaneci, toplumdaki diğer bireyler gibi belirli kaynaklardan iletilen mesajları alabilir ve gerekiyorsa geri bildirim verebilir. Kişisel özellikleri, eğitim seviyesi, sosyo-kültürel özellikleri gibi unsurlar iletilen mesaja vereceği tepkiyi etkileyebilir.

Oysa gerçekte kütüphanecinin medya okuryazarlığı ile ilişkisi biraz daha derinde yatmaktadır.

Çünkü aslında bilginin doğruluğu, geçerliliği, kalitesi gibi unsurlarının söz konusu olduğu her çevrede kütüphaneciye önemli bir sorumluluk düşmektedir. Bu sorumluluğun kaynağı ise kütüphanecilik felsefesine dayanır. Hatırlayalım kütüphanecilik kuramının dayandığı nokta bireyin bilgi ile ilişkisinin var olmaya başladığı o ilk noktadır.

Bilgi ve Belge Yönetimi alanının ilgilendiği bilgi kayıtlı bilgidir. Medya da içerisinde kayıtlı bir bilgi bulundurur ve bu bilgiyi topluma aktarır. Dolayısıyla kütüphaneci bilginin toplumsal niteliği ile ilgilenmektedir. Birey hangi medya aracılığı ile olursa olsun bilgi ile ilişkisini sürdürdüğü sürece, kütüphaneci, bireyin bilgi ile sağlıklı bir ilişki kurması konusunda sorumluluk almak zorundadır.

Bu yaklaşımın kabul görmesi halinde kütüphanecilerin medya okuryazarlığı konusunda yapabileceği pek çok etkinlik tasarlanabilir. Elbette bunlardan ilki tıpkı bilgi okuryazarlığı konusunda alınan sorumluluk gibi, kullanıcılarının medya okuryazarlığı konusunda bilinçlenmelerini sağlayacak ve haberlerin kaynak, sunum, nitelik gibi açılardan analiz edebilecek becerileri kazandıracak çeşitli eğitimlere olanak sağlamaktır.

Bu noktanın bir adım daha ilerisi ise İngilizce’de “fact-checking” olarak kavramsallaştırılan, Türkçe’ye “doğruluk kontrolü” olarak çevrilen girişimlerde kütüphanecilerin de yer almasının sağlanmasıdır.

Doğruluk kontrolü, başta siyasetçilerin iddia ve demeçlerinin doğruluklarını ölçen bir çalışma olarak nitelendirilmiştir. Bu disiplin altında, iddia kontrolü, vaat kontrolü ve sosyal ve geleneksel medyada yer alan görsel ve içeriklerin doğruluğunu araştırmak gibi faaliyetler bulunmaktadır. Doğruluk kontrolü çalışmalarının geçmişi 2000’li yılların başına kadar uzanmaktadır. 2003 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde eski Associated Press ve CNN muhabirlerinin ‘factcheck.org’u kurması ve 2007 yılında Florida merkezli Tampa Bay gazetesinin bir projesi olarak yayına başlayan ve 2009 yılında dünyanın en prestijli gazetecilik ödüllerinden biri olan Pulitzer’i kazanan Politifact’in kurulmasının, bu disiplinin dünyada hızlıca yayılmasına ve medya çalışmalarına tamamlayıcı bir kavram olarak kabul edilmesine aracılık ettiği belirtilmektedir (bkz.: https://e-bursum.com/Blog/Detail/dogruluk-kontrolu-ve-turkiyedeki-uygulanisi). Dünyada 50’ye yakın ülkede 100’ün üzerinde kurumun yapmakta olduğu bir çalışmanın Türkiye’deki örnekleri ‘doğruluk payı’, ‘teyit.org’ gibi girişimlerdir. Ayrıca Uluslararası Doğruluk Kontrolü Ağı tarafından tarafsızlık, adil olma, kaynak, finansal yapı ve organizasyonda şeffaflık, metodolojisinin herkese açık şekilde paylaşılması ve düzeltme politikasını yayınlamak gibi ilkeler belirlenmiştir (bkz.: https://www.poynter.org/international-fact-checking-network-fact-checkers-code-principles).

Türkiye’de kütüphaneciler tarafından kurulacak buna benzer sivil bir doğruluk kontrolü girişimi şu aşamada hayal olarak nitelendirilebilir. Ancak en azından var olan girişimlerin bünyelerine gazeteciler dışında bilgi profesyonellerinin de dahil edilmeleri için çalışmalar yürütülebilir. Kütüphanecilerin bu tür organizasyonların farkında olmaları, bu organizasyonların iş ve işleyişleri hakkında bilgi sahibi olmaları ve kütüphaneciler ile doğruluk kontrolü girişimleri arasında çeşitli işbirliği platformlarının kurulması için çalışmalar yürütülebilir. Ayrıca disiplinler arası bir bilim dalı olan bilgi ve belge yönetimi alanının bu şekilde genişlemesine katkı da sağlanmış olur.